KÜÇÜK HAFIZ

Okuduğumda çok etkilendiğim bir hikâye anlatmak istiyorum. Eminim okuduğunuzda sizde etkileneceksiniz. Duam odur ki, sayıları çoğalsın inşallah! Efendim, küçük Fatma, İlkokulu bitirince bir Kuran Kursuna geliyor. Görevlilere de ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylüyor. Sonra ekliyor: "Eğer hafız yaptırmazsanız kayıt yaptırmak istemiyorum".


Annesi: "-Hoca Hanım kusuruna bakma hele sen, ille de hafız olcam der de başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamberimiz hafız olanlara cennette taç giydirilecek demiş herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya köylü kafası, biz de bu kadar duyduk anladık. Bu da çocuk işte".
Bu konuşmadan sonra Fatma'nın kaydı yapılır. Zaman ilerledikçe Fatma'nın edepli tavırları ve çalışkanlığı etkiler herkesi… Yatılı kaldığı kursta geceleri uykusunun arasında ayetleri bile sayıklar olur. Böyle devam ederken bir gün hocasına: -"Hocam hafız olmak için Kur'an'ı bitirmek mi lazım" diye sorar. Hocası da: -"Tabii ki hepsini ezberleyeceksin ki "hafız" adını alacaksın". Cevabını verir.


Talebelerden biri: -"Hocam! Fatma'nın annesi ona abdestli olmayanın hafızlara dokunamayacağını söylemiş doğru mu?" Diye sorar. Hocası: "Osmanlı zamanında atalarımız Kur'an'a ve hafıza kıymet verdiklerinden öyle yaparmış" der. Çok hoşlarına gitmiş bu cevap. Çünkü hepsi adeta kendilerini ulaşılması zor, kasa içindeki altın gibi görmeye başlamışlar.


Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanır ve revirde yatmaya başlar. Zaman geçtikçe Fatma'nın morali ve sağlığı daha da çok bozulur. Bir gün Hanım Hocası: "Ne oldu yoksa anneni mi özledin?" "Hayır", "Neden moralin bozuk? Sık sık ta hasta oluyorsun" "Yanlış anlamayın, inanın ki annemi özleyip te gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allah'ımdan çok korkuyorum. Buraları terk edersem bana ahirette hesabını sormaz mı? " Deyince hocası cevap veremez.
Bir gün daha çok rahatsızlanır. Doktora götürmek zorunda kalırlar. Birçok tahlillerden sonra doktor hanım: -"Hoca hanım derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder " der.  Hoca Hanım çok şaşırır: "Neden?" diye sorar. "Belki üzülecek hatta inanmayacaksın ama bu talebe "KANSER".


Fatma, Hoca Hanımın kulağına eğilerek: "Hocam! Azrail insanların canını alırken nasıldır?" Diye sorunca, Hocası zoraki: "Güzel bir surettedir, mümin kullara", diye karşılık verir. Fatma çok sevinir. "Belki hafız olamam ama Elhamdülillah müminim." Der kendi kendine… Hocası anlamıştı, önceden sormuş olduğu soruyu. Demek ki hastalığını biliyordu. Hafız olmak için Kur'an'ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi daha iyi anlamıştı.
Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladılar. Çünkü dayanılmaz acılar içinde olduğunu görüyorlardı. Evine gitmesi gerekiyordu. Ailesi geldi. Fatma, Hocasına: "Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız", "Ne demek, nasıl kızarım sana? Hem sonra, sakın üzülme hafızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin ya, Rabbim seni hafızlar zümresinden yazmıştır inşallah" deyince çok sevinir.
"Gerçekten ben şimdi hafız sayılır mıyım? Anne bak duydun değil mi?"
Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verir Hocasına… Hocasına bu bir iki hafta içinde iki mektup gönderir. Hep hafızlık tacını merak ettiğini, rüyalarına bile girdiğini yazar. Bir gün sabah namazından sonra telefon çalar Hocasının. Fatma'nın annesi ağlamaklı bir sesle:-"Hoca hanım Fatma'yı uğurladık. Rica etsem bir hatim okur musunuz?" deyince Hocası ağlamaya başlar.
Annesi, Hoca Hanımı teselli edercesine telefonu kapatmadan: -"Size ölmeden önce şunu söylememi istedi", der ve ardından hıçkırarak şöyle konuşur: "Anneciğim hocama söyle, Azrail söylediğinden de güzelmiş.".

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları