SANATÇIDAN SİYASETÇİ OLUR MU?

Sanatçıdan siyasetçi olur mu diye çok düşündüm! Düşündüm ama olaya farklı bir açıdan bakarak düşünmüşüm meğerse! Dedim kendi kendime: “Hayrola! Öcüden bahseder gibisin! Siyaset nedir ki? Halkın inançlarına, kültürüne, sanatına, ekonomisine en iyi şartları getirebilmeye çalışmanın yollarını aramak değil midir?”

En azından en adilane ben böyle düşünüyorum! Bence tüm seçilmiş vekillerimizin sanata ve sanatçıya değer vermesi gerekir. Zira halkın günlük hayatının zor geçim şartlarında biraz da olsa gönlünü ve gözünü dinlendirmek zorundadır.

Seçilmiş vekiller ya da yerel idare başkanları, kültürel yaşam zihniyetinden uzak yaşarlarsa; kendi vatandaşının gözünde ne kadar hafifmeşrep kaldıklarının farkına varamazlar. Her şey sokakları, caddeleri, meydanları, kenti imar etmek değildir. En zoru halkının gönüllerini imar etmektir.

Sanat ve kültüre yakın başkan veya vekillerin ne kadar duygusal insanlar olduğunu hemen farkedersiniz. Böyle insanlar, halk arasında daha çok sevilirler. Yazar Ahmet Hamdi Tanpınar, meşguliyetinin çokluğundan dolayı şiire gereken zamanı ayıramadığından yakınıyordu.

Bunun için bazı edebiyatçıların yaptığı gibi milletvekili olarak rahata kavuşmayı ve edebiyata daha fazla vakit ayırmayı düşünür. Zaten o dönemde birçok edebiyatçı da meclistedir. Bir süre sonra istediği olur ve Maraş milletvekili olarak meclise girer.

Bu isteğinin yerine getirilmesinde o zaman hikâyeci Memduh Şevket Esendal'ın rolü büyüktür. Çünkü Esendal, tanınmış edebiyatçıları Millet Meclisi'nde toplamak arzusundadır. Esendal'ın edebiyatımıza getirdiği en önemli yenilik, ele aldığı konuları büyük bir sadelikle işlemesidir.

Kendi deyişiyle; insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanır, insanları yoğunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmaz. Öykülerinde derin insan sevgisini işlemiştir. Dili sade, temiz ve pürüzsüzdür.

Ahmet Hamdi mecliste istediği ortamı bulamaz. Çünkü o, demokrasinin gerçek manada işlediği bir meclis düşlemiştir. Bu hayal kırıklığını, daha sonra Samet Ağaoğlu'na şöyle anlatır:

- Bak Samet! Ben Büyük Millet Meclisi'ne değil, bir tekkeye girmişim meğer. Postnişin bir şeyh, çevresinde derece derece rütbeli müritler. Şeyh ve yanındakiler koridorların ortasında,  başları dimdik, gözleri dört yana fırıl fırıl dönerek dolaşıyorlar. Müritler de yine derecelerine göre duvar diplerine yakın sıralar halinde... Benim gibi yeniler ise duvarlara hemen hemen sürünerek, başlan eğik yürüyorlar, daha çok kaş göz işaretiyle konuşmaya çalışıyorlar. Niye girdim bu tekkeye, niye girdim!

Siyaset kirletilmediği sürece iyidir ama bir de vatandaşın yıllardır vekillere bakış açısı gibi kirletilmişse Ahmet Hamdi Tanpınar'a da, hak vermemek mümkün görünmüyor, öyle değil mi?

Selam ve dua ile…


Yazarın Diğer Yazıları