ABD-İran Anlaşması Ve Orta-Doğu’ya Etkisi

 

İran’ın nükleer programı için yapılan görüşmeler anlaşmayla sonuçlandı. ABD, “tarihi” diye nitelediği anlaşma ile İran’ın nükleer silah üretiminin engellendiğini, kendi güvenliğinin garanti altına alındığını ifade ediyor.

İran da bu anlaşmayı kendisi için “zafer” olarak niteliyor ve nükleer programından -tüm ağır yaptırımlara rağmen- vazgeçmemesinin ödülünü bu anlaşmayla aldığını söylüyor. Tabi bunlar basın önündeki resmi beyanlar.

Bu yakınlaşma ve yaptırımların ortadan kalkması ile İran, ekonomik ve askeri yönden güçlenecek. 

İran’ın bu gücünü ABD, Batı ve İsrail’e karşı kullanması anlaşmanın içeriğine, ruhuna ve mantığına aykırı.

O halde, İran’ın gücünü Sünni Müslüman bölge ülkelerine karşı kullanacağı söylenebilir.

ABD ve Batı, bölgede hızla, çok tehlikeli biçimde “Sünni çoğunluğa karşı Şii İran’ı güçlendirerek, Sünni-Şii kutuplaşması”, “dengeli iki rakip” oluşturmaya, İslam dünyasını “mezhep temelli” bir savaşa sürüklemeye çalışıyor. 

İran, Şii Esad’ı destekleyerek, ABD de seyrederek iktidarda tutuyor ve Sünnilerin ezilmesini sağlıyor.

CİA ve MOSSAD’ın örgütlediği Sünni-radikal İslamcı (!) diye takdim ettikleri İŞİD’e ABD uçakları havadan, İran karadan saldırıyor. Yani İŞİD (DAİŞ) ile mücadelede İran ile Batı müttefik. Böylece Irak, adım adım İran nüfuzuna geçti/geçiyor.

ABD, Sünni Saddam’ı devirerek azınlık Şiileri ve Kürtleri, güçlendirdi. Çoğunluk Şii olsa, bu sefer Sünnileri desteklemek işlerine gelirdi. Sünnilerin yönettiği Irak’ın bugün Şii yönetimine geçmesi planlıdır, asla tesadüf değildir,

ABD ile İran’ın -kamuoyunda bilindiğinin aksine- düşman olmadığını geçen haftaki yazımda ifade etmiştim.  ABD’nin Sünni gruplara karşı Şiileri desteklediğini, kartını İran’dan yana oynadığını son gelişmeler doğrulamaktadır. 

ABD-İran yakınlaşması S.Arabistan’ı çok rahatsız etmiş, ABD’nin “ebedi dost” ilan etmesi Riyad yönetimi tatmin etmemiştir. Suudiler bu jestlere kanacak, bu hale fazla katlanacak gibi görünmüyor. Riyad, ABD’nin, Yemen’deki koalisyonu destekler gibi göründüğünün, İran ile kendilerini aynı anda idareye çalıştığının farkındadır.

Son gelişmeler, Ortadoğu politikalarının İsrail, İran ve Suudi Arabistan üzerinden şekillendiğini ve bu ülkelerin önemli aktörler haline geldiğini gösteriyor. Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde Sünni grupları destekleyerek İran-karşıtı bloğu kurmaya çalışmakta, hatta İsrail ile işbirliği yapmaktan çekinmemektedir.  

Ancak, S.Arabistan’ın politikaları da mezhep temelli ve ABD politikalarının dümen suyunda yüzmektedir.

 

 

 

 

ABD’nin, bölgede “düzenleyici” olmak yerine, “Ortadoğu işlerine fazla karışmamak”, “Müslümanları sorunlarını kendilerinin çözmesine teşvik etmek ve bölge devletleri ile işbirliği yapmak” diye tanımladığı yeni politikası yaldızlı ve aldatıcıdır. Bu politika uygun zemini hazırlayıp, sonra “iç savaşları ve çatışmaları seyretmek” anlamına gelir. İslam devletlerinin ve Müslümanların “mezhep çatışması odaklı” ABD siyasetine güvenmeleri tarihi bir hata olur. 

Türkiye, Körfez ülkelerine ticari nedenlerle yanaşmaya çalışmaktadır. Haklı olsa da, Mısır ile ilişkileri bozuk bir Türkiye’nin Körfez v.d. Arap devletleriyle ilişkilerini geliştirebilmesi zor görünüyor. Türkiye’nin son birkaç aydır Mısır yönetimini sert biçimde eleştirmemesi, Mısır ile ilişkilerini düzeltme niyetinde olması olarak okunabilir.

Türkiye, Şiilerin liderliğine soyunan İran’ın, Sünnilerin liderliğine soyunan Suudi Arabistan’ın gölgesinde kalabilir. Bu durum; Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunun zayıflamasına,  hatta etkisini yitirmesine neden olabilir.

ABD-İran dostluğu milli çıkarlarımıza aykırı sonuçlar doğurma riski taşımaktadır. Türkiye, yeni denklemde hesabını doğru yapmak, mezhepçiliğin tarafı/destekçisi olmamak, kendi milli politikalarını üretmek zorundadır. 

Zira; Türkiye’nin “tarihi misyon ve liderliği”ne “kurulan oyuna uymak değil, oyun kurmak” yakışır…


Yazarın Diğer Yazıları