Alın Terimizle Sulanmayan Toprak Vatan Olmaz

      Geçen gün Tatköy’e keşfe gittim. Dağ yollarından  geçtik. Araç gidemedi. İndik. Hayli tırmandık. Keşif yaptığımız tarla yüksek bir tepenin yamacındaydı.      

      Manzara müthiş, hava tertemizdi. Konya, tarih dolu Sille ve  Sille barajı ayaklarımızın altındaydı.  
      Ama her yer çırılçıplak, sahipsiz, bakımsız ve bomboştu. Tek ağaç yoktu. Sahibinin ilgisizliğinden sanki arazinin yüzü sararmıştı. Bizi görmüşken “Devlete söyleyin; ülkenin yüzde altmışını  -Suriye’nin iki Hollanda’nın dört katı toprağı - boş bırakması için mi şehitlerimiz kan döktü?” diye şikayet eder gibiydi.
      Allah, tembelliğimize rağmen bu ücra yeri  şifalı otlar, kekikler, çayırlar, gevenler, dağ laleleri  ile süslemişti.
      Bu arazinin hali ülkemizin neden geri kaldığını anlamak için yeterince fikir veriyordu.
      Toprak mayamız, dönüş yerimizdir. Hoyrat sevgili, Veysel’in “sadık yarim” dediği toprağa, ilgi göstermemişti.
      Toprağın kıymetini bilmeyen milletler, vatanın da kıymetini bilmezler. Fiili, ekonomik ve siyasi esir olurlar.
      Günümüzün gelişmiş devletleri ve Osmanlı, toprağının kıymetini bildiği, yer altı ve yerüstü zenginliklerini değerlendiren politikalar ürettikleri için başarılı oldular.
      ABD’nin toprakları dışındaki ülkelere ilgisi ne ile izah edilebilir?
      Ama bizde öyle mi? Devlet hazine arazilerini ne değerlendirir, ne de değerlendirmek isteyenlere izin verir.
      Mesela; ülkemizin büyük bir bölümü  ormansız. Devletin orman dikme ve onu koruma çabası kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Uygulanan kira yöntemi kiracı-müteşebbis dışarıdan olduğu için tutmadı. Köylü kabullenmedi. Hatta bazı köyler müteşebbisi orman alanına katmadı. Direniş gösterdi.
      Çoğu köylünün ya arazisi yok; ya da geçimini sağlamaya yetmeyecek kadar kısıtlı.
      Oysa Devlet, -mülkiyet hakkını koruyarak- hazine arazilerinin ve ormanların intifa (kullanım) hakkını  topraksız köylülere verse, boş ve atıl araziler ekonomiye katılır.
      Ormanlar ve orman dikilebilecek alanlar fakir yöre köylüsüne paylaştırılsa, onlar kesim, gençleştirme, boş alanlara fidan dikimine teknik destek verilerek yönlendirilse, onlar arazileri devletten daha iyi sahiplenir, korur ve gözetirler. Orman alanları hızla artar. Erozyon önlenir. Ülkemiz çölleşmekten kurtulur.
      Köylüye tahsis edilen alandan yapılan kesimden, diktikleri fidanlardan elde edilen gelirler  ve diğer orman emvalinden pay verilirse, yeni gelir kapıları açılır,  köylü kalkınır.
      Orman yangınlarını önleme, doğal hayatı koruma görevi verilirse, köylü ormanı sahiplenme duygusuyla korur. Koruculara verilen maaşların bir kısmı köylüye koruma hizmeti karşılığı verilebilir.  Gerisi devletin cebinde kalır.
      Mantar, domalan, kekik, erik, elma, armut, kestane, badem, çilek, ceviz, zeytin, alıç  gibi yüzlerce tür ürün ıslah edilerek köylünün ormanda yetiştirmesine imkan tanınırsa, köy ve köylü refaha kavuşur.
      Bunun detayıyla düşünülüp, gerekli yasal düzenlemelerle hayata geçirilmesi lazım.
      Bu imkanı değerlendirmeyenlerden alınarak, değerlendireceklere verilmelidir.
      Konunun uzmanı değilim. Vatan sevgimden aldığım cesaretle, uzmanların affına sığınarak, “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” düsturuna, teklifimle bir zerre katkı yapmak amacım.
      Her türlü sorunun, yerel imkan, mülkiyet, ihtiyaç ve yöresel menfaat gerçekleri dikkate alınarak daha akılcı, kalıcı çözülebileceği inancını taşıyorum.
      Her sevgi emek ister. Fedakarlık ister. Vatan sevgisi daha da fazlasını ister.    
      Alın terimizle sulanmayan toprak vatan olmaz…


Yazarın Diğer Yazıları