BİR İNTİHAR HİKAYESİ

Her toplumun olduğu gibi, bizim toplumumuzun da sorunları vardır.

Sorunların nedenlerini analiz etmeden, sonuçlarını ortadan kaldıramazsınız.

En çok konuşulan ekonomik ve siyasi sorunlar. Çünkü bunlar somut ve güncel.

Ama bunlar "üst yapı”yla ilgili. Sorunların nedeni değil, sonucu. Peki sorunlarımızın nedeni ne?

Sorunlarımızın nedeni, davranışlarımıza yön veren temel değerlerdeki aşınma. Para, menfaat, hırs, mevki, makam ve haz gibi insan benliğini önceleyerek, erdemlerimizi ve tüm değerlerimiz ayaklar altına alma.

Yaşadığım bir örneği vereyim. Komşumuz Ermeni "Karabit” sucuk imal eder, domuz eti katmak aklının ucundan geçmezdi. Müslüman komşularım yiyecek der, kaliteden taviz vermezdi. Sucuğu hep ondan alırdık.

Şimdi sözde müslüman firmalar sucuğa domuz eti katıyor. Bal, zeytinyağı başta olmak üzere birçok ürünü tağşiş (başka madde karıştırmak) ediyorlar. Neden? Erdemlerini kaybettiler de ondan.

Toplum ve bireyler erdemli olmadan, devlet denetimiyle bu sorun önlenebilir mi?

Toplumumuzdaki bir başka sorun, hoşgörüsüzlük.

Bir siyasi partinin taraftarı, diğer siyasi partinin taraftarına düşman.

İki müslüman, -temel inançlarında fark olmamasına rağmen- kendi cemaatinden veya ekolünden olmadığı için diğerini "kafir” diye nitelendiriyor.

İki ayrı takımın taraftarları birbirlerine ağza alınmayacak galiz küfürler ediyorlar.

Hele sosyal medya yaygınlaşalı, eline telefonu alan "yorum yapacağım” diye ayrışmayı körüklüyor.

Küçücük farklılıklar, şiddetli toplumsal depremlere yol açabilecek fay hatlarına dönüşüyor. Bundan faydalanan emperyalistler milyonları sokağa dökerek isyan çıkartabiliyor.

Yazılı, görsel basında ve sosyal medyada kadın cinayetleri ve cinsel istismarlar sürekli haber yapılıyor, gündemde tutularak kadın erkek düşmanlığı körükleniyor. Subliminal mesaj veriliyor.

Kadın-erkek ayrımı ailede iki kutup oluşturur. Bu kutuplaşma aile müessesesini yıkar.

Hal bu ki; kadın ve erkek aile potasında erimesi gereken bir bütündür. Rakip değil tamamlayıcıdır.

Televizyonlardaki şiddet içerikli diziler ve filmler, gençleri şiddete ve suça özendiriyor. Film kahramanlarının tavır ve davranışlarını model alıyorlar. Trafikte yol verme gibi basit bir ihtilafta bile levyeyi kapıp, "Ne diyon lan, aklını alırım” gibi mafyavari bir tavır sergiliyorlar.

Çıplak poz verenler "cesur poz” diye nitelendirilip, taltif ediliyor. Gençler soyunmaya özendiriliyor.

Hal bu ki; davranışlarımıza haram-helal ve Allah'a hesap verme anlayışı, ahlak, hoşgörü, kardeşlik, başkasını ve milletini kendinden önce düşünme gibi erdemler yön verse toplum ne kadar huzurlu olur?

İşte o zaman, ekonomik kalkınma, siyasette dürüstlük gibi bugün çok konuştuğumuz, ama bir türlü başaramadığımız "üst yapı” sonuçları da kendiliğinden elde edilir.

Toplumu para, menfaat, hırs, mevki, makam ve haz gibi insan benliğini ve bireyselliği önceleyen bir anlayışla eğiten ve yönlendiren sistem, aslında kendi kafasına sıkıyor. İntihar ediyor.

Erdem sayılan davranışlarını kaybeden toplumlar ekonomik olarak kalkınıp güçlenebilirler. Ama asla huzurlu ve mutlu olamazlar.

Bu güçlerini, zayıf toplumlar üzerinde baskı aracı olarak kullanırlar. Yani zulüm yaparlar.

Günümüzün hakim ve güçlü toplumları gibi?...

Yazarın Diğer Yazıları