Bölüşürsek Tok Oluruz, Bölünürsek Yok Oluruz

           

 

 

Türkiye Cumhuriyeti‘nin, kurulduğu günden bu yana başı hiç dertten kurtulmadı. Resmi ideoloji toplumu mutlu edemedi. Sistemin konumuz dışındaki sorunları ancak ciltler dolusu kitapla anlatılabilir.

PKK, Türkiye’nin başına gelen en önemli sorunlar arasındadır, belki de en önemlisidir.

Türkiye’yi 35 yıldır uğraştıran, elli bin insanımızın ölümüne, yüz elli bininin sakat kalmasına, altı yüz    milyar dolar milli kaynağın heba olmasına, ülkemizin bölünmenin eşiğine gelmesine yol açtı.

Sorunun nedeni sanıldığı gibi -yaptıkları hatalar bir yana- gelmiş geçmiş iktidarlar değildir.

Bu sorunun da yaşanan diğer sorunların da nedeni sistemdir. Sistemin farklılıklara tahammül edemeyen  tek tipçi anlayışıdır. Aynı elbiseyi herkese giydirme inadıdır. Etnik kimlikleri kucaklamayan, herkesi Türk sayan, farklı  etnik kimlikleri yok sayan sakat anlayışıdır. Çünkü;

1789 Fransız İhtilalini çıkaran masonlar, dünyaya hakim olmak için “her milletin devlet kurma ve geleceğini tayin hakkı vardır” diye yaldızlayıp, milliyetçilik adı altında ırkçılığı körüklediler.

Etnik kimliği öne çıkarıp milletleri kışkırttılar. Ayrılıkçılara, -fikri, maddi- her tür yardımı yaptılar. 

Masonlar bu yolla dünya hakimiyetlerine engel olan Osmanlı’yı yıkmayı planladılar.

Planı  uyguladılar. Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar ve diğer Balkan halklarını isyan ettirdiler. Ayrı devletler kurdurdular.  Sonra da ayırdıkları bu devletleri Osmanlı’ya karşı savaştırdılar.

İşin garibi Osmanlı’da milliyetçilik hareketinin öncülüğünü Selanik mason locasında yetiştirilen ve çoğu mason olan İttihatçılar yaptı. 1.Dünya savaşına sokarak Osmanlı’nın sonunu hazırladılar.

Çarşaf büyüklüğünde teslim aldıkları Osmanlı’yı mendil haline getirdiler.

Cumhuriyeti, Fransız ihtilalinin fikirleriyle yetişen ittihatçılar kurdu. Devletin ana felsefesi de ihtilalden mülhemdi.  İşte, Türklüğü önceleyen, farklı etnik kimlikleri yok sayan, hatta ötekileştiren bu anlayış PKK’yı doğurdu. 

Bir hatıramı naklederek konuyu açıklamaya çalışayım. .

Yıl 1979. Tatvan’da askerim. Orduevi-cami arasında sadece bir yol vardı. Orduevindeki müzik sesinden  namaz kılınamaz olmuştu. Cemaat, şikayetlerini ifadeye cesaret edemiyordu. Komutanların cami ile cemaat ile alakaları yoktu.  İbadet edenlere saygılı olma nezaketini bile göstermiyorlardı.

Son iki ay teğmen rütbesi taktım. Resmi elbiseyle namaza giderdim. Yedek subay olduğumu bilmeyen -muvazzaf sanan- uzaydan gelmişim gibi hayretle bakan halkın korku ile karışık sevinçleri her hallerinden anlaşılırdı. 

Cumhuriyetin yönetici kadroları halka üstten bakmasa, halkın dinine ve kültürüne saygılı olsa, PKK, hiç taraftar bulamazdı. Sevinerek belirtmeliyiz ki;  Türkiye’yi bölmek isteyen bunca dış desteğe, 35 yıldır bölge halkına uyguladığı baskı ve sindirmeye rağmen, PKK yine de istenen desteği bulamamıştır.

Bu sorunun nedeni hiçbir parti -bu arada AK Parti- değildir. Aksine yol açmadığı bir sorunu kucağında bulan AK Parti, siyaseten büyük risk alarak çözüm sürecini başlatma cesaretini göstermiştir.  

PKK’ya silah bırakma çağrısı ile toplumsal barış adına yeni bir ümit ışığı belirmiştir. 

Ancak kalıcı olması için toplumu;  “Allah’ı, vatanı, bayrağı, tarihi, kültür ve medeniyeti, bir olma  bilinci” ile yoğurmalı eğitimi ve siyaseti bu eksene oturtmalıdır. Aksi halde bu sorun biter, başka bir sorun başlar.

Farklılıklarıyla bir arada yaşayıp süper güç olanların, farklılıklarımızı tahrik etmesi manidar değil mi?

Aklımızı, tarihi birikimimizi, kardeşlik sevgimizi, imkan ve dertlerimizi paylaşalım, lokmamızı bölüşelim.

Unutulmamalıdır ki; “bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz…”


Yazarın Diğer Yazıları