Demokrasinin Kalp Krizleri : Darbeler

Vücut biyolojik, siyasi rejimler sosyal organizmalardır. Organizma sorunsuz işlemelidir ki; sağlıklı olsun. 

Kalp tekler,  birkaç kez kriz geçirirse sonuç ölümdür. Rejimlerin kalp krizleri de darbelerdir.

Militarist, seçkinci, sivilleşememiş “bir karakter ve sosyal genle” kurulan  Türkiye Cumhuriyeti  rejimi ve 90 yıllık demokrasi, tarihi irili ufaklı darbelerle sekteye uğramış, siyaset de bu geleneğe uygun olarak sürmüştür.

Bugün 27 mayıs 1960 darbesinin  53. yıldönümü. 27 mayıs darbesi, Menderes hükümetine karşı yapılmış, demokrasi kalp krizi geçirmiştir.

Seçilmiş meşru hükümet devrilmiş, Menderes, Polatkan ve Zorlu asılmış, demokrasiye kan bulaşmıştır.

Hatta 27 mayıs darbesi bayram ilan edilmiştir.

Kalp hastasının kriz geçirdiği günde  bayram yapması ne kadar garip, hatta gülünçtür?

12 Mart 1971'de ordunun muhtırasıyla Demirel şapkasını alıp gitmiş, demokrasinin kalbi  yine teklemiştir. 

Demokrasiye  12 Eylül 1980’de bir darbe daha vurulmuş, çok acılar yaşanmıştır. Halen idare edildiğimiz anayasayı  da 12 Eylül darbecileri yapmıştır.

 28 şubat darbecileri, post-modern kılıf giydirmişlerse de; darbe olmadığını kimseye yutturamamışlardır.

Meşru iktidar devrilmiş, bankaların içi boşaltılmış,  millet seksen milyar dolar zarara uğratılmış, ekonomi iflas etmiştir. 

Batı Çalışma Grubu,  Ergenekon, Yakamoz,  Ayışığı, genelkurmay bildirileri gibi teşebbüslerle  demokrasi tarihi “darbeler tarihi” halini almıştır. Darbelerle ayakta kalmaya çalışılan bir demokrasi ne kadar sağlıklı olabilir?

Darbeler sonunda meşru iktidarlar devrilmiş, başbakan ve bakanlar asılmış, partiler kapatılmış, siyasetçiler siyasetten yasaklanmıştır. 

Devletin, rejimin  ve demokrasinin, en temel yasası  olan anayasaların tümü (1921, 1924, 1961 ve 1980) milletin seçtiği vekiller tarafından değil,  -nasıl bir egemenlik anlayışı ise- ihtilalciler tarafından yapılmıştır.

Gariptir ki; darbeler hep demokrasi ve millet egemenliği için, ama milletin seçtiklerine karşı yapılmıştır.

 “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yerine “Egemenlik kayıtsız şartsız darbecilerindir” dense sanırım  Türkiye demokrasi tarihine daha uygun düşer.

O halde “demokrasi, milli egemenlik kavramları millete rağmen devleti yönetmenin yaldızlı ambalajı mıdır?”  diye sormak gerekiyor.

Tanzimat, ıslahat, meşrutiyet, cumhuriyet… Her şey halk adına, halk için, halka rağmen yapıldı. Ama; Aristokratik meşrutiyetten, oligarşik cumhuriyete hiç bir şey değişmedi.

“Baskıcı, seçkinci, halka rağmen halk için" ci,  resmi ideolojinin  istedikleri iktidara gelirse, “onların gözetim ve denetiminde” bir demokrasi kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir rejimdir. 

Ama İktidarlar anlayışlarına uymazsa, onlar “devletin Al-i menfaatleri cahil, çarıklı, heybeli halkın oyuyla iktidar olanlara bırakılamaz. O zaman halka rağmen, halk için darbe yapılması meşru ve zorunlu olur.”  derler.

“İşimize gelirse demokrasi  vardır. Gelmezse demokrasi biziz.” diye açıkça söyleyin de maskeniz düşsün.

Siz ve sizin gibilerin iki yüz yıldır bu millete ne acılar yaşattığını görmek için biraz tarih okuyun.

90 yıllık demokrasiye bu kadar kalp krizi fazla.  Bu anlayışınızla demokrasiyi darbelerle öldüreceksiniz.

Siz sırça saraylarınızda menfaatlerinizin pazarlığını yapıyor ve viskilerinizi yudumluyor olacaksınız.

Ama korkarım ki olan yine millete olacak…


Yazarın Diğer Yazıları