Okullara Renk Geldi, Demokrasi de Gelsin

    Geçen gün albüme bakıyordum. Ortaokulda çekilmiş resmimi gördüm. Yıl 1965. Saçlar sıfır numara. Fakirlik paçadan akıyor. Hırpani kılıklı bir oğlan çocuğu.               

    Yaşıtlarım hatırlarlar. O tarihlerde ortaokul ve lise öğrencileri subaylarınkine benzer lacivert bir şapka takmak zorunda idiler. Hatta şapkanın önünde yaldızlı bir arma da vardı.
    Hiç unutmam. Ailem bana “kitlikli naylon ayakkabı” alamamıştı. Ama okul ve milli bayramlar için alınması istenen kıyafetleri “biz aç yatalım, ama arkadaşların arasında yerinme” diye almak zorunda kalmıştı.            

      19 Mayıs resmi geçit  töreninde çekilmiş bir başka fotoğrafa da gözüm ilişti. Ordu düzeninde, önde sancak-flama , idareci ve öğretmenler, arkada biz öğrenciler. Şeref locasının önünden geçiyoruz. Adım ve bakışlar sert, eller şapka siperliğinde, devlet erkanını selamlıyoruz. Sanki 1960 sonrası yeni darbelere hazırlanan minik bir ihtilal ordusu.        

     Fotoğraf;  Brejnev Rusya’sının, Musolini İtalya’sının ve Hitler Almanya’sının ordu geçişine de çok benziyor.        
    Milli bayramlar neden daha neşeli, daha cıvıl cıvıl  kutlanmaz da bu formatta kutlanır?                    
    Çünkü; devleti askerler kurdu. Askeri adetler “sosyal soya çekim” ile nesilden nesile aktarıldı.                   
    Anadolu liseleri, özel okullar derken tek tip kıyafet yaygınlaştı. Onlara özenen resmi okullar da modaya uydu. Mağaza adresi gösterdiler. Dar bütçeli ailelere fahiş bedeller ve yüklü kıyafet masrafları ödettiler. Siyah önlükler mavileşti. Ama tek tipçiliğin özü değişmedi.  “Karakol” yerine “pembekol” denince değişim umma garipliği gibi.            
    Eğitimin içinden geliyorum. 5 yıl müdürlük, 26 yıl öğretmenlik yaptım. Yani hariçten gazel okumuyorum.        
    Pazartesi-cuma bayrak töreni değil; sanki öğrencileri topluca “fırçalama, gözdağı verme” töreni yapılır.  Pazartesi kıyafet, saç sakal kontrol edilir. Uzun saçlara “tren yolu” açılır. Kravatsızlar alınmaz. Bazen  dayak, hakaret ve küfürle otorite (!) sağlanır. Bu insanlık dışılığı sindiremeyip, bir şeyler mırıldanırlarken rahmet okumazlar herhalde.               

    Kravattan önce, öğrenciye “yiyecek ekmeğin var mı?”  diye sormak daha  insani değil midir? Veya insanın kafasının içiyle uğraşmak yerine şekliyle uğraşmak ne kadar akıllıcadır?
    Bunlardan dolayı öğrenci okula asılmaya gider gibi gider. Tatil olursa bayram yapar. Dersten çıkınca çantayı bir tarafa, kıyafetlerini bir tarafa savurur. Çünkü okul hayattan kopuk, gencin duygularını anlamaktan uzaktır.        
    Öğrenciyi dinlemeyi, anlamayı ve ona rehber olmayı başarırsak  işte o zaman okul aile olur, yuva olur.            
    Geleceğin teminatı  gençlere kıyafet dayatmak, onların seçme özgürlüğüne saygısızlıktır.                 
    Kıyafetlerine karar veremeyen  gençler; nasıl geleceğin teminatı olacak ve nasıl doğru karar alacaklar?             
    Şükür ki tek tip kıyafet yanlışından dönüldü. Artık öğrenciler  sivil kıyafetleriyle okula gidebilecekler.            
    Efendim iyi niyetle zengin-fakir ayrımı olur diyenler olduğunu biliyor ve onları anlıyorum.                 
    Ama; tek tipçiler buna sığınmasınlar. Zira onlara “fakir ailelere  bu kıyafetleri alacak paranız var mı?” dediniz mi? diye sorulursa cevap veremezler. Onlar ancak “ekmek bulamadıysanız pasta yiyin” derler.    
    Öğrenciler dershane ve sivil hayatta karşılaşıyorlar. Onlar zengin-fakir olgusunun zaten farkındalar. Eğitim, öğrenciye “zenginlik övünme, fakirlik yerinme nedeni değil, hayat sınavının parçasıdır” gerçeğini de öğretmek değil midir? Zengin-fakir olgusu forma ile örtülünce sorun çözülür mü? Hayat ve gerçekle yüzleşince uyum sorunu olmaz mı?          

    Serbest kıyafet uygulaması da yetmez. Öğrenciler temsilcilerini seçmeli, okul yönetimi ve mütevelli heyetlerine katılmalı, öğretmenlerin yeterliliği ve eğitim kalitesi hakkında görüşlerini dile getirebilmelidir.    

     Saçına, kıyafetine karışılmayan, söz ve yetki sahibi olan gençler güvenli yetişir, hayata kolay uyum sağlar.        
    Güvenmeden güven aşılamak, sevmeden sevgi görmek ve saymadan sayılmak mümkün değildir.


Yazarın Diğer Yazıları