Rus Enerjisi Türkiye’yi Çarpar mı?

 

 

 

 

Putin’in Türkiye ziyareti ve varılan anlaşmalarla Türk-Rus ilişkilerinde yeni bir dönem başladı.

AB’nin Ukrayna’yı üye yapmak istemesi, Rusya’nın kendisinden ayrılan hinterlandı bu ülkeyi AB’ye kaptırmak istememesi, Rus-AB ilişkilerini gerdi.

AB ve Batı’nın dünya global siyasi sistem ve ekonomisine yön ve şekil verme imkanları Rusya’dan daha fazla. Buna karşılık Rusya’nın eli, zengin petrol, doğalgaz kaynaklarına sahip olması nedeniyle güçlü.

Rusya’nın bu avantajı ile tek başına dünya dengelerini değiştirmesi elbette mümkün değil.

Ama Putin, Güney Akım Projesi’ni askıya alarak, yeni boru hattını Türkiye’den geçirerek AB’ye karşı enerji kartını kullanıyor. Rusya şimdiden iptal edilen “Güney Akım” yerine “Türk Akımı” demeye başladı.

Putin’in “enerji isteyen Türkiye’ye başvursun” açıklaması şüphesiz stratejik önemimizi artıracaktır.

Ancak Putin’in, bize petrol musluklarının kontrolünü verirken neler planladığı, Rusların “Batı’ya karşı Türkiye ile bir ittifak için mi? bizi atlama taşı olarak kullanmak istediği için mi?” bu adımı attığı iyi irdelenmelidir.

Dünyadaki çalkantı ve savaşların enerji kaynaklı olduğu gerçeği karşısında Türkiye’nin “yaşasın, aman ne güzel” edasıyla tedbirsiz olma lüksü yoktur.

Batı’nın temel ihtiyacı olan petrolü kontrol etmek, aynı zamanda “büyük oyuna taraf olmak” ve “küresel aktörlerle aynı ringde dövüşmeyi göze almak” anlamına gelir.

Türkiye global bir aktör olacaksa Osmanlı'dan günümüze Türk-Rus ilişkilerinin tarihini, jeopolitiğini, reflekslerini masaya yatırmak, güncel ve reel bir politika ve strateji belirlemek zorundadır.

 Aksi halde Batı’ya enerji kartı gösteren Rusya’nın oyununa gelebilir, “Rus değirmenine su taşıyabilir.” 

Türkiye zaman zaman Batı’ya karşı “Rus blöfünü” kullandı.

Menderes, Batı’ya karşı Rus kartını kullanmak ve “alternatif ittifak” arama politikasını canıyla ödedi.

Aynı yolu deneyen Ecevit gözden düştü ve iktidarını kaybetti.

Tarihte Avrupa’nın kaderini hep Osmanlı ve Rusya belirlemiştir. Türkiye, gücünü, kapasitesini, bu iki temel bloka karşı avantaj ve dezavantajlarını iyi belirler, Rus kartını ve alternatif ittifakını Batı’ya mecbur/ mahkum olmamak stratejisi/reel politiği üzerine kurar, bunu yeri ve zamanı geldikçe akıllıca kullanırsa büyük avantaj sağlar. 

Türkiye şimdiye kadar Batı’ya kayıtsız şartsız sadakatle bağlı kalarak çok şey kaybetti. Tek yanlı, alternatifsiz bu bağlılıkla, Türkiye “çantada keklik” , “verilenle yetinen” sadık müttefik olarak algılanageldi.

Türkiye, bu rekabette ne Batı’ya, ne de Rusya’ya mecbur/mahkum olmamalı, imkan ve kaabiliyetlerinin  farkına varmalı, gerektikçe bunları pazarlık masasında muhataplarının önüne koymalıdır. 

Türkiye  hem Batı’ya hem Rusya’ya “gök boncuk” vermeli, ama milli siyasetini kararlılıkla uygulamalıdır.

Rusya’nın, “Avrupa’yı enerji hatları ile rehin alabileceği” hesabının tutmadığı, dünya ekonomisinde daha etkin Batı’nın petrol fiyatlarıyla oynayarak Rus ekonomisini krize soktuğu gözden kaçırılmamalıdır.

Son yıllarda gösterdiği ekonomik gelişmeci  ve siyasi performansı ile global aktör olmaya soyunan Türkiye’nin Menderes’e yapılanlardan ders çıkarma, benzer bir sonuca izin vermeme yükümlülüğü vardır.

Rusya’nın enerji vanasını babasının hayrına elimize vermediğine, uluslar arası bir satranç oynandığına, Türkiye’nin rakiplerinin gördüğünden bir hamle ilerisini görebilmesinin hayati önem taşıdığına şüphe yoktur.

Büyük oynamak riskleri artırır ve daha akıllı/ planlı olmayı gerektirir.

Zira yüksekte olanlar, aşağıda olanlardan daha fazla tehlike altındadır…


Yazarın Diğer Yazıları