DOLAR
42,52
EURO
49,47
STERLİN
56,81
GRAM
5.820,59
ÇEYREK
9.572,40
YARIM ALTIN
19.049,55
CUMHURİYET ALTINI
37.978,59

TÜRK İSTİHBARATININ MİLLİLEŞMESİ

 

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin 2000'li yıllara kadar ne yazık ki milli bir istihbaratı olmadı. Milli bir istihbaratı olmamasından dolayı da milli bir siyasetin geliştirilmesi de mümkün olmadı. Çünkü milli bir siyaset stratejisi ancak ülkenin milli bir istihbarat servisi aracılığı ile servis edilen en mahrem bilgiler üzerine inşa edilir. Hâlbuki Türk istihbaratı onlarca yıl CIA'nin bir alt bürosu olarak hizmet etmekten öteye geçemedi.

 

Milli İstihbaratın başına ilk olarak ABD'de eğitim gören 6 kişiden biri olan BEHÇET TÜRKMEN, sonrasında ise;

"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım” diyen FUAT DOĞU geçti. Adnan Menderes tarafından "MİT'i kurtarsın” diye görevlendirilen Ahmet Salih Korur'u saymazsak, Türk istihbaratı genelde ABD gizli servisi CIA'ye göbekten bağlı NATO'cu subayların kontrolündeydi. Dahası CIA adına casusluk yaparken suçüstü yakalanan MİT'çiler bile çıkmıştı. Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkan Yardımcısı SABAHATTİN SAVAŞMAN, oğlunu ABD'de okutmak için kendini CIA'ye satmış, her ay beş bin lira ihanet ücreti alırken daha sonraları bu rakamı 10 bin liraya yükseltmişti. CIA'den sonra İngiliz istihbaratına da bilgi satmaya başlayınca, açgözlülüğünün hesabını hapsi boylayarak ödemek durumunda kalmıştı.    

 

Türk istihbaratının acınası halini özetleyen en önemli itiraf ise eski dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil'in; "1973'e kadar MİT'in maaşını CIA ödedi" sözleriydi. Bu durumu tersine çevirmek ve Türk istihbaratını yabancı servislerin elinden kurtarmak isteyen merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, MİT'i sivilleştirmesi için CIA'in rahle-i tedrisatından geçen Mustafa Hiram Abas'ı, MİT Müsteşar Yardımcılığına getirmişti fakat DHKP-C'nin üstlendiği bir suikast sonucu şehit edilen Abas'ın gücü buna yetmemişti.

 

Ülkemiz cumhuriyet tarihi boyunca her on yılda bir gerçekleşen muhtıra ve darbe girişimleri ile meşhurdur. Ancak bunca darbe ve muhtıraya rağmen istihbarat teşkilatımız bu yasa dışı girişimleri ülkenin meşru siyasetçilerine başbakan ve cumhurbaşkanlarına duyurmakta aciz kalmıştı. Eğer darbelerden haberdar olmadıysa bu bir becerisizliktir. Darbelerden nhaberdar olmasına rağmen meşru siyasileri bilgilendirmediyse bunun adı doğrudan ihanettir. Ancak biz bugün biliyoruz ki darbeleri yapan ordu komutanları da MİT müsteşarlığında görev yapan yetkililerde hep aynı yerden besleniyor ve talimat alıyorlardı, CIA…

 

Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan Turgut Özal'ın MİT'i sivilleştirme projesinin başında olmasından dolayı öldürüldüğü iddia edildi. Amerikan silah firmalarının Türkiye temsilciliğini yapan bir şirkette çalışan, 26 Eylül 1990'da işine gitmek adına yola çıktığında uğradığı suikastta hayatını kaybeden Hiram Abas, evinin yakınlarında, belediye işçisi gibi giyinmiş kişilerin açtığı çapraz ateşin ortasında kalarak öldürüldü. Cinayeti DEV-SOL örgütü üstlenirken, Hiram Abas'ın faili meçhul davası tozlu raflarda çürüyüp kaldı. Ergenekon Davası iddianamelerinde ve ardından gazetelere verilen röportajlarda Hiram Abas'ı öldüren kişinin, 3 Mart 1995 yılında Sedat Bucak emrindeki Abdullah Çatlı ve ekibince infaz edildiği, ardından da betona gömüldüğü Tarık Ümit olduğu iddia edildi.                                                  

 

Evet!.. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin "istihbarat Tarihi” maalesef hayal kırıklıkları ve ihanetlerle doluydu. AK Parti'nin iktidara gelişiyle birlikte her alanda olduğu gibi istihbaratımızın da makûs talihi değişmeye başladı. Emre Taner'le başlayan bu atılım, 25 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarlığına Hakan Fidan'ın atanmasıyla farklı bir boyuta evrildi. MİT, ilk defa "pasif”likten sıyrılarak "Pro-aktif” bir politika gütmeye başladı.

 

Benimsenen bu pro-aktif politika sayesinde başta PKK ve FETÖ olmak üzere terör örgütlerine karşı destansı bir mücadele verildi. MİT ile TSK'nın düzenlediği ortak operasyonla çok sayıda üst düzey terörist ya etkisiz hale getirildi ya da paketlenerek kolluk kuvvetlerine teslim edildi. İbrahim Kalın'ın göreve gelişiyle birlikte Suriye'nin özgürleşmesi dâhil bölge huzuruna büyük katkı sağlandı. Vatanından gayrısına sempati duyanların, ülkenin gizli sırlarını deşifre edenlerin, "Hoca” kisvesiyle casusluk yapanların, BND adına haber yazanların ve Amerikan bayrağına sarılıp yatanların maskesi, bağımsız İstihbarat ağımız sayesinde düşürüldü.                                                                                                             

 

Bugün siyasi kariyer planları için Türk halkının mahrem sırlarını İngilizlere ve Amerikalılara satanlar ve MI6 - CIA – MOSSAD - İBB hatanda cirit atanlar anında deşifre olup derdest ediliyorsa, bunu gerçek manada "Milli”leşen Türk İstihbaratına borçluyuz. Dolayısıyla!

Pandikyan, Terziyan, Hogasyan gibi Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde hizmet vermiş Ermeni kökenli ne idüğü belirsiz isimlere bile "İstiklal Madalyası” veren devletimizin, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın gibi isimleri Türk İstihbarat Tarihi'ne altın harflerle kaydetmesi gerekir.


Yazarın Diğer Yazıları