ASR-I SAADETTE ŞİİR
ŞEHİTLERE SÖZÜMÜZ VAR
Bir imtihandı Gazze ama kimse geçemedi
AİLE KURUMU TEHDİT ALTINDA
TFF, MHK, Müsabaka Hakemleri ve Bir Miktar Fenerbahçe…
OSMANLI’DA ADALET VE BİZANS PAPAZLARININ MÜSLÜMAN OLUŞLARI
Şöhretin sancıları
Adalet Ama İki Takıma Göre
Türkiye’nin kredi risk primi CDS’ler daha fazla düşer mi?
Kazandım Sananlar
Bizi Kim Daha İyi Yıkar? Su mu, Ateş mi? (Gassal Dizisi Üzerine)
KENDİSİNE NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ VERİLEN İLK “MÜSLÜMAN” YAZAR NECİP MAHFUZDA DİN VE BİLİM İLİŞKİSİ
AVRUPA’NIN KARANLIK TARİHİ
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ SİLAH BIRAKMAK İSTİYOR MU?
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -3-
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Cızırtılı plaktan bir şarkı göndermiş arkadaşım…
Dinledim, dinledikten sonra aklıma gelen ilk cümleyi yazdım cevap olarak arkadaşa:
"Bize eskileri kötü anlattılar, eskiden, eskilerden nefret ettirdiler, şimdi de eskiyi cazip göstermeye çalışıyorlar.”
Arkadaşımın cevabı da manidardı:
"Biz de maşallah kapı gıcırtısına oynayanlar gibiyiz.”
Hoş, arkadaşım "biz de” derken de'yi ayırmamış ben burada ayırdım…
Bu karşılıklı konuşmadan çıkaracağımız sonuçlar neler olabilir?
Bizim kuşak bilir, köyden şehre okumaya gittiğimiz zaman köylü olduğundan utananlar vardı içimizde.
Sadece köylü olduğundan değil, anasının babasının kıyafetinden de utanırlardı.
Arkadaşlar bizi köyüne davet etmezdi köylü hallerini görmeyelim diye, oysa bizler de köylüydük. Ve utanılacak bir şey değildi köylü olmak.
Hatta köy ağzıyla konuşmaktan bile hicap duyanlarımız vardı. İstanbul Türkçesi ile konuşmaya çalışırdık.
Şehir hayatına özendirildik gizli bir el tarafından.
Şehirlere okumaya, çalışmaya gidenler köylerine dönünce eşeğe binmek, bağda, bahçede çalışmak, koyun gütmek için can atarlardı.
Bizler de köy hayatından kurtulmak için ders çalışırdık.
Babalarımız bizi motive etmek için;
Okumazsan bizim gibi sürünürsün, derlerdi.
Köylüler kendi işinin patronuydu oysa.
Bu ayrımı yapamadık. Şehre gidip başkasının emrinde çalışmayı maharet zannettik.
Şehirden gelene, batıdan gelene üşüştük.
Kapı gıcırtısına oynadık arkadaşımızın deyimiyle, sadece kapı gıcırtısına mı? Hangi havayı çaldılarsa ona oynadık.
Kendi özümüzden kopardıkları, batıya, batının ışıltılı hayatına özendirdikleri yetmezmiş gibi kanunlarımızı, yasalarımızı, müfredatımızı her şeyimizi değiştirdiler.
Yutturulan zokanın farkına varanlar eskiye dönmeye, ahşap kapıyı sevmeye, cızırtılı plaktan türküler dinlemeye başladılar ama iş işten geçti.
Zokayı cilalayıp yutturdular ve şimdi yutturulan şeyin zoka olduğunu anlatana inanmayan insan yığını oluştu.
Ne kapılarımızı ahşap yapma şansımız kaldı, ne kaloriferleri söküp yerine soba kurmaya hevesimiz kaldı ne de yer sofrasında yemek yemeye cesaretimiz var.
Yeni nesil, köyden nefret ediyor. Sadece köyden değil, büyüklerin hoşuna giden her şeyden nefret ediyor.
Onları marka delisi yaptık, tatillerde otellere götürdük, büyüklerden uzak tuttuk…
Kimisi geçmişinin düşmanı oldu kimisi geleceğe dair umutlarımızı yerle yeksan etti.
Köyden nefret edenler bir zaman sonra köy kahvaltısı peşine düşüp yığınlarca parayı çöp ettiler.
Köylerde tarlalar, arsalar değer kazandı.
Bir yerde okumuştum:
"Eskiden atı olana fakir derlerdi; şimdi atı olana zengin diyorlar”
Peki, özümüze mi dönüyoruz köye göç ederek? Hayır!
Bu da başka bir özentinin dışa vurumu…
Çocuklarımıza özümüzü, geçmişimizi onların sevebileceği bir dille anlatmaz da, onları geçmişimizden tamamen koparırsak…
Bir nesil sonrası ucube bir toplum çıkacak ortaya…
Şöhretin sancıları
Devlet aklını anlamakta zorlananlar
Her devirde kayığa binenler
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Hainliğin kitabı yeniden yazılıyor
İki yüzlülüğün nirvanası
Öğretmenlik Akademisi eğitim fakültelerine anlatılmalı
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Sesi çok çıkanın haklı sayılması