Atları Nallama Zamanı

Bizim kültürümüzde atın ayrı bir yeri var. At üzerinde doğan, at üzerinde ömür geçiren ve at üzerinde ölen bir milletiz. Orta Asya'da kalan milli içeceklerimizden biri "kımız” yani at sütü. At güç demektir, ata binmek savaşa hazırım demektir, gelinin ata binmesi anadan ayrılmak, yâre kavuşmak, yeni bir aile kurmak demektir. Yirmi yıl öncesine kadar Anadolu'nun birçok dağ köyünde tarlalar hâlâ atla sürülürdü, saplar-samanlar at arabalarıyla çekilirdi, düvenlere at koşulurdu, kuyudan sular atla çekilirdi. Dolayısıyla her evde bir çift at bağlıydı. İnsanlar yemez içmez, atını besler, atının yemini samanını temin ederdi. Çünkü at hayattı, rızktı, gelecekti, geçim kaynağıydı, uzakları yakın eden yol arkadaşıydı, can yoldaşıydı.

     Benim köyümde çok az kalsa da hâlâ tarlalar atla sürülür, sap- saman atla çekilir. Bundan otuz-kırk yıl önce atların yanında öküzler de vardı, onlarla tarla sürülür, kağnı çekilirdi. Şimdilerde birkaç komşuda bulunan birkaç traktör bütün köylünün işini görüyor, sapını çekiyor, tarlasını sürüyor, döver-biçerler ekinin biçiyor, harmanını kaldırıyor. Bir taraftan hâlâ bağlar- bahçeler atla sürülmeye devam ediyor. Çünkü sıraya dizilmemiş üzüm bağlarını traktör süremez. Anlaşın, epey bir zaman daha benim köyümde atın işlevi devam edecek, ata ihtiyaç duyulacak.

   Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'in Adiyat Suresinde, önemine binaen atlara yemin etmektedir, "Tırnaklarından ateş çıkararak sabah sabah düşman saflarını yaran, düşman içine dalan atalara yemin olsun” buyurmaktadır. Evet, geçmişin atı, bugünün traktörü, arabası, uçağı ve tankıdır. Geçmişte atlar savaşların vazgeçilmeziydi, bugün de onların işlevini tanklar, çift çekerler, helikopterler, uçaklar yapıyor. Bugün atlar dünyanın bazı yörelerinde hala eski işlevini görürken, gelişmiş ülkelerde yarışlarda kullanılıyor. Biz Türk milleti olarak hala atlarla cirit oyunları yapıyoruz, Orta Asya'dan gelen at kültürümüzü yaşatıyoruz.

    Atlarla ilgili o kadar çok atasözümüz, darb-ı meselimiz ve deyimimiz var ki, bunlardan aklıma gelenleri burada zikretmekte fayda görüyorum:

   "At- avrat yiğidin bahtına”. " Atın iyisi kendine kamçı vurdurmaz”. "Çayırda attan, harmanda Türk'ten kork”. " El atına binen tez iner”. "At sahibine göre kişner.” " At diye alırsın eşek çıkar, eşek diye alırsın at çıkar”. " Atın dorusundan yiğidin delisinden korkma”. "Gelin atta kısmet yatta”. " Gelin ata binmiş, ya nasip demiş”. " Atı alan Üsküdar'ı geçmiş”.  "Şalgam aşa girer yağ oldum sanır, aptal ata biner bey oldum sanır”. " At binenin, yiğit kuşananın”. "Atı saldım çayıra, Mevlam gayıra”. " At gözlüğüyle bakma”. " At izi ile it izi karışık”.

    Evet, bugünlerde yine atları nallama zamanı geldi. Ata binme zamanı, yiğitlik zamanı. El atına değil kendi atımıza sahip olma zamanı. Atını alan Üsküdar'ı geçmeden önü alma, önce davranma, öne geçme zamanı. Yani her an savaşa hazır ve teyakkuzda olmalıyız." Atları nallama" lafının niçin söyledim? Hani derler ya, "bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan da bir orduyu kurtarır veya düşürür. Nalın bir çivisi düşünce tedbir almazsak, o düşen çivi sonunda bir ordunun düşmesine sebep olur.  

     Barzani yine fitneye alet oldu, cami duvarına işedi, yediği tekneye tükürdü, Türkiyeyi arkasından hançerlemeye kalktı. Birilerinin gazına gelerek Ortadoğu'da ortaya çıkan fitne ateşini söndürmek yerine bir odun daha atmaya çalışıyor. Batılı ülkeler özellikle ABD, "Tavşan kaç, tazı tut” diyor. Bir taraftan Barzani'ye "yapma, zamanı değil, bekle, ileride arzuların bir bir olacak” diyor, bir yandan da sinsice, sessizce arkandayım, devam et” diyor. Gafil Barzani onlardan bir ışık almasa, bir jest görmese, bir telkin duymasa katiyyen referanduma gidemezdi, kendini ateş çemberine atamazdı. Hükümetimize düşen görev; atları nallayıp tetikde durmak, gözdağı vermeye devam etmek, "sen bilirsin” tavrından çıkıp "ölçünü bil, sınırı aşma, bana rağmen devlet kurmak ve yaşatmak öyle kolay değil” demek.

  Kur'an'ın bir kısım ayetlerinde, "Ey iman edenler, hoşunuza gitmese de savaş üzerinize farz kılındı. Sizin hayır sandığınızda umulur ki şer olabilir, sizin şer bildiğinizde hayır olabilir. Siz bilmezsiniz Allah bilir.”  "… Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın”, düşmanın silahıyla silahlanın”, benim düşmanlarımı ve kendi düşmanlarınızı dost edinmeyin”, "mü'minler dışında hıristiyan ve yahudileri sırdaş edinmeyin”. "Onların dinine tabi olmadıkça onlar sizden asla razı olmazlar” buyrulur. Bütün bu ayetleri toplu olarak düşündüğümüzde şunları söyleyebiliriz: Müslümanlar olarak her an atlarımızı nallayıp beklemeliyiz. Her türlü savaş alet- edevatına sahip olmalıyız. Bizim dinimizden olmayanlara hiçbir zaman güvenmemeliyiz, onları sırdaş ve dost edinmemeliyiz. Düşmanın her tülü hilesini sezmeli, gafil avlanmamalıyız. Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz. Geçmişte yaptığımız hataları tekrar etmemeliyiz. "Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz” emrini de hiç unutmamalıyız. Kardeşliğe halel getirenleri uyarmalıyız. 

 


Yazarın Diğer Yazıları