BATI KOF BİR AĞAÇMIŞ MEĞER!

Son iki asır boyunca hep Batı hayranlığıyla geçti günümüz. Demokrasinin de, insan haklarının da, özgürlükleri de beşiği hep Batı gösterildi. Kurduğu yönetim düzeniyle, demokratik kurumlarıyla bize hep caka yaptı batı, bize hep üstten baktı, bizi hep eleştirdi, denetledi, sigaya çekti. Batı'yı hep gölgesine sığınılacak, meyvesi devşirilecek bir ağaç olarak gördük. Batıda insana değer veriliyordu (!), başörtüsü gibi bizdeki yasaklar Batı'da yoktu. Batı denilen ağacın demokrasi meyvelerinden hep tatmaya çalıştık. Batınının demokrasi ağacının bizim topraklarımızda da kök atmasını istedik. Bugüne geldiğimizde gördük ki, Batı kof bir ağaçmış. İçinden çürümüş, kurumak üzere olan bu ağacın artık yiyecek meyvesi de yok, sığınılacak gölgesi de. Kendisini himmete muhtaç dede, gayrıya nasıl himmet ede!

Evet, yıllardır yaşam konforuna özendiğimiz, demokrasilerine hayran olduğumuz, rejimlerini aldığımız, kanunlarını kanunumuzdan üstün tuttuğumuz, çalışmaya ve okumaya gitmek için can attığımız, kurum ve kuruşlarına girmek için kapısında yalvardığımız ve NATO'suna girmek için Kore'de şehitler verdiğimiz, karşısında iki bin yıllık kendi büyük medeniyetimizi küçük gördüğümüz ve "bizden adam olmaz” diye aşağılık komplekslerine girdiğimiz Avrupa ve Amerika, yani Batı, meğer şişirilmiş bir balonmuş. Görünmez bir virüsün iğnesiyle havası indi, keli göründü. Yıllardır ürettikleri üç -beş araba markasını, üç -beş uçak filosunu, üç- beş silah çeşidini erişilmez bir güç sanmıştık, yanılmışız. Yıllarca "muasır medeniyet(!) teraneleriyle kuruluşlarına üye olduk, kanunlarını motomot tercüme ederek aldık, fabrikalarında köle gibi çalıştık, okullarında okumak için milyarlarca paramızı döktük, nice beyinlerimizi elimizden kaptırdık. Bizim emeğimizle yapılanları bize sattılar. Hep biz pazar olduk, onlar tüccar. Biz işçi olduk onlar patron. Biz alttan aldık onlar üstten konuştu.

Gördük ki, bir salgın karşısında çaresiz kadılar, bitkin ve yorgun düştüler. Yıllarca demokrasi dersi verdikleri, insan hakları noktasında sınıfta koydukları, denetledikleri, fakir ve geri kalmış gördükleri bizim gibi ülkelere muhtaç oldular. Bezden dikilen basit bir maskeyi, bir sağlık tulumunu bile bulup değil insanlarına sağlık çalışanlarına veremediler. Utansınlar ve mahcup olsunlar, bizim kim olduğumuzu bilsinler diye uçaklar dolusu sağlık malzemesini hibe olarak gönderdik. Huzur evlerinde çaresiz yaşlılarını unuttular, ölüme terk ettiler. Hastalarına hastane bulup yatıramadılar, ilaç bulup veremediler. Bizde salgına yakalananların yüzde iki buçuğu ölürken, onlardan %10-15 öldü. Çünkü sağlık alt yapıları yetersizdi, sağlık elemanları fedakar değildi, insanı sevmekten uzaktı, bizim kültürümüzdeki "insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı onlarda yoktu, "yaşlılar ölsün ki dünya bize kalsın” diyorlardı. O yüzden sadece tüketici, sırtımızda yük diye ihtiyarların çaresizce gözleri önünde ölmesine seyirci kaldılar, "ölen ölür kalan sağlar bizimdir” dediler. Ses hızındaki uçakları, akıllı telefonları, şoförsüz giden araba markaları, son teknoloji ürünü fabrika makinaları, yaralarına derman olmadı, fayda etmedi. Rabbim, adeta "büyüklenme, gururlanma Avrupalı, senden büyük Allah var” dedi.

Evet, bugün Avrupalı öngörülü- dirayetli, hamiyetli liderlerden mahrum. O yüzden gelen tehlikeyi zamanında fark edemediler, tedbir alamadılar, insanları salgının kucağına attılar. Ateizmin, Darvinizm'in kucağına düşen Avrupalı, insanı, eşref-i mahlukat değil, sadece üreten ve tüketen, ürettiği kadar değerli olan hayvan cinsi bir varlık olarak gördü. Bir salgın karşısında başta ihtiyarını gözden çıkardı, kendi canını kurtarmak için huzur evlerinde onları ölüme terk etti. Anladık ki Avrupa "huzur evleri” değil "muzır evleri” yapmış. Bizde ise huzur evleri "Hızır evleridir”. Bizler büyüklerimizi Rabbimiz tarafından bize emanet olarak verilmiş mukaddes varlıklar olarak görürüz, cenneti onların ayakları altında biliriz. Yaşlılar Allah'ın iyalidir, nazlı kullarıdır. Onlar bugün mal üretmese de, onların Allah katında makbul olan duaları vardır, dünya o zayıf ve mazlum kulların dualarıyla ayakta durur.

Hasılı Avrupalı, çürük ve kof bir ağaç olduğunu ortaya koydu. Dalındaki üç -beş yeşil yaprak bizi yıllarca aldattı. Bugün o yapraklar da döküldü, geride kuru bir ağaç kaldı Batı. Merhum Akif'in dediği gibi, "tek dişi kalmış canavar” oldu Batı medeniyeti. Artık onlara özenmenin, imrenmenin, köle olmanın anlamı yok. Artık onların yaptığı ve övündüğü arabayı, uçağı, hava aracını, silahı, makineyi, solunum ve tomografi cihazlarını biz de yaptık, yapıyoruz. Bizim hastanelerimiz daha ferah, daha modern, daha işlevsel. Bizim sağlık çalışanlarımız daha merhametli, daha fedakâr. Bizim liderimiz ve yöneticilerimiz daha öngörülü, daha vatanperver ve daha milletsever. İyi ve doğru yoldayız. Virüs salgını ve diğer afetler karşısında daha başarılıyız. Elhamdülillah zihnimizdeki Avrupa balonu söndü, Batı ağacı kurudu, yönümüz kendi toprağımıza, kendi medeniyetimize döndü.


Yazarın Diğer Yazıları