Bu Günlere Kolay Gelmedik

Millet olarak birbirimizin ayağına basamakta, birbirimizin kuyusunu kazmakta üstümüze yok. Bizim düşmanlarımız hep içimizden çıkmış veya düşmanlarımız içimizden işbirlikçi bulmuşlar. Çinlilerle komşu olduğumuz Orta Asya yıllarımızda da düşmanların oyununa geldik, Anadolu’ya geldikten sonra da hep birbirimizle savaştık. Bugünlerde de aynı senaryoyla karşı karşıyayız, kardeş kardeşin kuyusunu kazdığını görüyoruz.  
   Ülke olarak çok badirelerden geçtik, bu günlere kolay gelmedik. Her ileri gitmek istediğimiz yıllarda birileri eteğimizden asıldı, bizim hızımızı kesti, bizi geriye bıraktı. Avrupa’yla aramızı kapatacağız değimiz anda birileri başımıza gaileler açtı, terörü hortlattı. Avrupa’yla aramızdaki mesafe bir türlü kapatılamadı.
    Ekonomik yönden geri kalışımızda halkımızda suç görmüyorum. Halkımız çalışkan, hırslı ve özverili. Buradaki ilk suçlu; oy hesabı yapan, vesayetçiler karşısında dik duramayan, günü birlik politikalarla günü kurtaran ve ağır sanayi yatırımları yapmayarak montaj sanayiyle ülkeyi oyalayan ve içe kapatan öngörüsüz siyasetçilerdir. Daha sonra darbeciler, bu darbe heveslilerine çanak tutan dış ve iç güçler gelir.
      Dünya ülkelerinin kişi başına düşen milli gelirlerine şöyle bir baktım: Katar gibi bazı körfez ülkelerinin kişi başına düşen milli geliri yüz bin dolarlardadır. İsveç ve Norveç gibi kuzey Avrupa ülkeleri seksen bin dolar dolaylarında. Amerika elli bin dolar, Almanya kırk bin dolar, diğer Avrupa ülkeleri de genellikle otuz bin dolar civarında. Bizler de son yıllarda yaptığımız atakla on bin doları aşmış bulunuyoruz. Buna da şükür diyoruz. AK Parti hükümetinin bu atılımı ve istikrarlı yönetimi olmasaydı bugün üç bin dolarda devam edecektik.
     Diyeceksiniz, bu milli gelir bize yansımıyor, bazı holding sahiplerinin ve bazı tuzu kuruların cüzdanı şişmişse bize ne? Ben de şunları soruyorum: Etrafınıza bakın, modelsiz araba kaldı mı? Kapısının önünde araba olmayan kaç ev kaldı? Duraktaki taksiciler işimiz kalmadı diye ağlıyor. Çünkü herkesin arabası var. Yine telefonu olmayan, hatta birkaç telefonu olmayan ev kaldı mı? Traktörünü ve tarım aletlerini yenilemeyen, işini büyütmeyen çiftçi kaldı mı? Etrafımızdaki dev besi damları nereden çıktı? Şehirlerde yükselen siteler, yüksek katlı evler nasıl yapılıyor? Bu evler kapış kapış nasıl satılıyor? İnsanlarda para olmasa bu gelişmeler olur mu? Bugün birçok sektör kalifiye işçi bulamıyor, hatta çoban sıkıntısı çekiliyor.
    Yine diyeceksiniz, herkes bankalara borçlu, tarlalar ve evler ipotekli. Doğru. Kimi işini büyütüyor, kimi araba değiştiriyor, kimi ev alıyor, kimi düğün yapıyor, borçlanıyor. Tek yanlışımız, yorganımıza göre ayağımızı uzatmıyoruz. Pişman olacağımız şekilde önümüzü görmeden ağır borçların altına giriyoruz. Faizlerin düşük olmasından dolayı borçlanmaktan korkmuyoruz. Eskiden bankalar bu kadar kolay kredi vermezlerdi. Bugün bankalar kredi almamız için adeta bize yalvarıyor. Biz de tuzağa düşüyoruz.
     Ülke olarak dış ve iç borcumuz henüz tehlike sınırında değil. Devletin borcu milli gelirinin üçte biri. Bazı batı ülkelerinin borcu milli gelirini aşmış durumda. Devlet olarak adımımızı dikkatli atıyoruz. Sıkı bütçe politikasına devam ediyoruz. Halkımız da aynı hassasiyeti göstermeli, borçlanırken gelirini dikkate almalıdır. Mümkünse faizle borçlanmamalıdır. Çünkü faiz kazancımızın bereketini yok ediyor.
      Evet, yıllarca bu ülkeyi faizciler yani rantiyeciler sömürdü, laikçi siyasetçiler oyaladı, darbeciler geri koydu. Bu üç grup da çok zaman birbiriyle iş ve güç birliği yaptı. Faizciler ve bankacılar, emekli darbeci paşaları yönetim kurullarına aldılar. Laikçi siyasetçiler darbeci paşalardan ve faiz baronlarından destek aldı. Her üç grup da bu milleti potansiyel tehlike gördüler, bu milletin değerlerini yok saydılar, hep yasaklar koydular, başörtülüye hayat hakkı tanımadılar. Kız çocuklarının cahil kalmasına sebep oldular. Ülke nüfusunun yarısı olan kadınlardan tam manasıyla bu ülke faydalanamadı. Faizciler, yüzde yüzlük faizlerle hem milleti, hem devleti sömürdüler. Kazancımızın yüzde doksanı faize gitti yıllarca. Üretmeden kazanan bir kesim hep söz sahibi oldu. Darbeciler, her darbe sonucunda bu ülkeyi elli yıl geriye koydu. Binlerce şirketin batmasına sebep oldu. Binlerce can hapislerde çürüdü, ülke içe kapandı, paramız pul oldu. Darbe hükümetlerinde yabancı sermaye ürktü, ülke borç batağına sürüklendi. Darbe yıllarında içe kapandık, ihracat yapamadık, ürettiğimiz para etmedi, üretim durdu, işsizlik ayyuka çıktı.


    İşte AK Parti hükümeti on bir yıldır bu üç grupla mücadele ederek geldi. Çok şükür hepsini hizaya getirdi. Darbeciler sindi, laikçiler eski alışkanlıklarını bıraktılar, faizciler eski faiz oranlarında kazanamaz oldu, rantlarından mahrum kaldılar.
     Birileri ayağımıza basmaz ve eteğimizden çekmezse, önümüzdeki on yıl içinde reel faiz sıfırlanıp bankalar sadece masraflarını alacaklar, katılım bankasına dönüşecekler. Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilecek.-Darbe heveslilerinin tamamen cesaretleri kırılacak, artık kendilerinde maceraya girişecek cesareti bulamayacaklar. Daha doğrusu, milli iradeye saygılı demokrat bir ordumuz olacak. Son olarak, laikçiler zihniyet dönüşümü yaşayacak, dini değerlerimize ve halkın değerlerine saygılı bir nesil ülkenin kaderine hakim olacak.
     Hükümet dış politikada ve ekonomide 2023 hedefine kilitlenmiştir: Dünyada ilk on ülke içine girmek.  Kişi başına düşen milli gelir otuz bin dolar, ihracatımız beş yüz milyar dolar, sınırlarımız daha geçirgen, komşularımızla daha fazla iş ve güç birliği, Osmanlı’nın uzandığı tüm topraklarda etkinliğimizin olduğu 2023 hedefine doğru hızla ilerliyoruz. AK Parti bir on yıl daha başta kalırsa bütün bunların gerçek olması hayal değil.
    Şunu unutmayalım; tek parti hükümetlerinin zulümleri, darbecilerin kıyımları, laikçilerin inatları, faizcilerin sömürüsü ve bunların ortaya çıkardığı terör belası olmasaydı, bugün bu ülke süper güçtü. Çünkü bizde bu potansiyel vardı.


Yazarın Diğer Yazıları