Hizmete Değil, Hürmete Oy Var

16 Nisan halkoylamasında gördük ki, bu millet hizmet edenlerden ziyade hürmet edenlere oy veriyor. Türkiye'deki oy dağılımına, yani "evet”çi ve "hayır”cı bölgelere baktığımızda, Orta Anadolu'da ağırlıkta evet çıktığını, Doğu'da, Güneydoğu'da, Trakya'da, Ege'de ve sahillerde "hayır” verildiğini görüyoruz. Halbuki hizmetin ağırlığı, yollar, tüneller, hava meydanları, fabrikalar, modern hastaneler çoğunlukta "hayır”cı bölgelerde yapılmıştır. Buralarda ideolojik bakış ve halka yakınlık rol oynamıştır. Örnek olarak Doğu ve Güneydoğuda HDP, kapı kapı dolaşarak özellikle gençliğin kalbini çalmayı başarmıştır. İzmir'e merkezi hükümetin bunca yatırımı olmuş ama ideolojik bakış değişmemiştir.

Birçok insan merkezi hükümetin hizmetlerini takdir etse de ilinde veya ilçesindeki belediye hizmetlerinden memnun değil, yerel idarecilerinden şikayetçi. İster istemez yerel idarecisine gönül koyan bir kısım insan, onun bağlı olduğu merkezi idareyi de cezalandırıyor. Bu açıdan yerel idarecilerin sorumluluğu hatırlatılmalı, sık sık anketler yapılmalı, halka sorulmalı, şikayetler değerlendirilmeli, kırılın gönüller yapılmalıdır.

Doksanlı yıllarda Refah Partisini %22 oyla iktidara taşıyan daha önce kazandığı belediyeleridir, belediye başkanlarının hizmetleridir. İstanbul Belediyesinde Sayın Tayyip Erdoğan'ın performansını takdir eden, beğenen halk, bir yıl sonra onun partisi olan Refah-Fazilet Partisini iktidara getirmiştir. Aynı şekilde otuz yıldır Konya Belediyesini yöneten Başkanlar da bugünkü Ak Partiyi iktidara taşımışlar ve on beş yıl boyunca iktidarda tutmuşlardır. Merkezi idareler belediyelerini desteklerken, belediyeler de merkezi hükümete oy kazandırmakta veya oy kaybettirmektedir. Dolayısıyla yerel yöneticilerimizin sorumluluğu büyüktür. Bu halka hizmet ederken hürmet de etmelidirler.

Hürmetten kasıt; saygıdır, sevgidir, hoşgörüdür, sabırdır, gülümsemektir, hal- hatır sormaktır, ziyarettir, iyi ve kötü gününde yanında olmaktır, sesine kulak vermektir, telefonuna çıkmaktır, halkın içinde görünmektir, düğününde ve cenazesinde olmaktır, hizmette eşit davranmaktır, gönül almaktır, muhalif olanı kazanmaktır, hepsinin özeti "tatlı dil güler yüz” göstermektir.

Bizim öyle bir halkımız var ki, kapısının eşiğini altından yapsan ama bir yerde gönlünü yıksan- kalbini kırsan, bir daha yüzüne bakmaz, oy da vermez, kapısını da açmaz.

Görüyoruz ki çevremizde belediyelerimiz birçok bina yapmış, salonları tefriş etmiş, parklar açmış, yollar genişletmiş, asfalt dökmüş, merkezi hükümetimiz yüzyıldır görülmeyen- hasreti çekilen yatırımlar yapmış, ama sandıkta bu hizmetlerin karşılığını göremiyoruz. Bunun sebebi üzerinde düşünmeliyiz. Önce insanımızdaki önyargıları kırmalıyız, güven vermeliyiz. Halk, belediye çalışanlarına, memurlarına, yönetici kadrolarına bakarak başkanını veya hükümetini değerlendiriyor. Bir kurumda azar işiten, bir kapıda işi görülmeyen insan, direk merkezi hükümeti veya seçtiği yerel idarecisini suçlar. Hani Hazreti Ömer (RA) derya; "Dicle kenarında bir kurt kapsa koyunu/ Adl-i İlahi gelir Ömer'den sorar onu”/. O halde sık sık çalışanlar denetlenmeli, hesap sorulmalı, yanlış yapanlar cezalandırılmalıdır. Güzel binaların içlerinde güzel insanlar hizmet verirse anlamlı olur, faydalı olur, takdir görür.

Sonuç olarak, seçilmişlerin dört gözü, dört kulağı, dört ayağı ve iki karnı olmalıdır. Normal insanlardan daha çok duymalı, daha çok görmeli, daha çok koşmalı ve daha çok hazımlı ve sabırlı olmalıdır. Çabuk kırılmamalı, hemen darılmamalı, koltuğa kurulmamalı, koştukça yorulmamalı. Halk oyunu verir ama boyunu da ölçer.

 


Yazarın Diğer Yazıları