27 Mayıs

İlkokula giderken “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” diye bir bayram kutlardık ve tatil olduğu için sevinirdik. (Benim için ayrı bir önemi vardı, zira aynı zamanda doğum günümdü. Hatta üniversite mezuniyet yıllığında arkadaşlar “27 Mayısta doğduğu için devrim ruhludur” şeklinde yazmışlardı.)  İlkokul öğretmenimiz bir konuşma yapardı; güya bugünde halk iradesi gerçekleşmiş. Ne biçim iradeyse, halkın oylarıyla iktidara gelen insanları süngüyle alaşağı edeceksin, olmadık iftiralarda bulunacaksın, Türk adalet tarihinin utanç sayfalarını oluşturan mahkemelerde yargılayacaksın, sonra da idam edeceksin ve buna da devrim diyeceksin. Bu devrim falan değil düpedüz orman kanunlarında bile olmayan bir rezalet.
    27 Mayıs vb. darbeler Türk demokrasisine ve siyasetine hiçbir faydası olmayan, tam tersi halkın demokrasiye olan inancını kaybettiren ve birilerine maddi ve manevi getirim sağlayan ahlaksız bir harekettir. Bu darbelerin sonunda da darbecileri koruyan, siyasetçileri küçük düşüren, istikrarı bozan, antidemokratik bir sistem getirilmiştir. Bütün darbelerin temelinde vesayetçi bir rejim özlemi vardır. Fakat hiçbirisinde de evdeki hesap çarşıya uymamış ve 27 Mayıstan sonra Adalet Partisi, 12 Eylülden sonra Anavatan Partisi, 28 Şubattan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi kurularak her şeye rağmen halk iradesi vuku bulmuştur.
    Ancak bütün bunlara rağmen darbeci ve vesayetçi zihniyet hiçbir zaman bunu kabullenmemiş, elini Yüce Meclise ve siyasi partilere sokarak onları idare etmeye çalışmışlardır. Bunun için de hep gayrı meşru yolları kullanarak hainlerle bile işbirliği yapmaktan çekinmemiştir. Bunu yakın tarihimizde gayet açık bir şekilde görüyoruz. PKK’yı, Hizbullah’ı onlar yetiştirip piyasaya sürmüşlerdir. Kanlı olaylara imza atmışlardır. Çorum ve Maraş’ta Alevileri katlettirmişlerdir, Sivas’ta Madımak Oteli’ni yaktırmışlardır. Taksim’de işçilerin üzerine ateş açtırmışlardır. Güneydoğu’da onbinlerce insanımızı katlettirmişlerdir.
    2002’den sonra ise bütün planları bozulmaya başlamıştır. Foyaları meydana çıkmıştır. Çünkü onlara ödün vermeyen ve korkmayan siyasiler ülkemizi yönetmeye başlamışlardır. Ülkenin gelir kaynakları birilerinin cebine değil, halkın cebine akmaya başlamıştır. Bunun sonucunda ise Türkiye Devleti dünya siyasetinde sözü dinlenir hale gelmiştir. Bölgemizin olayları yönlendiren devleti olmuştur. Milli gelirimiz on bin dolar aşmıştır. Asker, aslî görev yeri olan kışlasına dönmüştür. Artık isteseler de ülkemizi geriye götüremezler.
    Hâkimiyet kayıtsız şartsız HAKİKATEN milletindir.


Yazarın Diğer Yazıları