Gezinin Devamı

       Bu  son  yaşadıklarımız  kesinlikle  gezi  olaylarının  devamı.  Zira  o  zaman  amacına  ulaşamayan  merciler  eften-püften  bahanelerle  olayları  devam  ettiriyorlar.  Bir  türlü  hazmedemedikleri  demokratik  sistemin  sonuçlarını  sabote  etmek  istiyorlar.  Baktılar  ki  AK  Parti  normal  ve  meşru  yoldan  yenilmiyor,  bütün  ahlâki  ve  gayrı  meşru  yolları  deniyorlar.  Kendi yetiştirdikleri ve olaylara gönderdikleri çocukların cenazesi  üzerinden  de  duygu  sömürüsü  yapmayı  da  elden  bırakmıyorlar.  Baba,  örgütün bizzat  üyesiymiş  bazı  basın  organlarında  okuduğuma  göre.  TV  kanalındaki  söyleşi  de  tam  bir  tiyatro  sahnesiydi.  Bilmem  farkettiniz  mi;  annenin  ağlaması  bile  sanki  bir  hazırlanmış  sahneydi.  Bana  inanmıyorsanız,  olayı  izlemiş  bir  psikoloğa  sorabilirsiniz.  Çünkü  acılı  bir  annenin  yüreği  kan  ağlar,  höyküre-höyküre  ağlamaz.  
    At  izi  ile  it  izi  de  birbirine  öyle  bir  karışmış  ki,  son  zamanların  Pensilvanya  merkezli  örgütün  basın  yayın  organları  da  şimdilerde  ibretlik  bir  yol  almış  gidiyor.  Grupların  çatışmalarını  ve  devletin,  bankaların,  şahısların  işyerlerinin  talan  edilmesini de magazin  haberi  verir  gibi  zevkle  veriyorlar,  hem  de  abartarak.  Hatta  Cuma  günkü  haberlerinde  İsrail’in  Filistinlileri  bombalamasını  terör  yuvaları  bombalanıyor  diye  sunuyor,  Allah  ıslah  etsin  diyorum,  onlar  gibi  beddua  etmiyorum..     Ne  demiş  Mehmet  Akif  Ersoy:  Zulmü  alkışlayamam,  zalimi  asla  sevemem, gelenin  keyfi  için  geçmişe  sövemem.  Üzerine  gitmediğiniz  kedi  tırmalamazmış.  Ülkeyi  sebep  olduğunuz  çirkin  davranış  ve  aşırılıklarla  milyar  dolarlık  zarara  sokup,  sonra  da  ülkenin  polis  ve  hükümeti  savunma  kullandığında,  polis  aşırı  güç  kullanıyor  diye  ortalığı  velveleye  vermek  neyin  nesi?  Türkiye  tüm   cevapları  biliyor  artık.  O  yüzden  gücünü  sandıkta  kullanıyor.  Tabii  ki  bu  tür  aşırılıkların  da  sonuçsuz  kaldığı,  kanıksandığı  anda  bu  kez  de  ideolojilere  ulaşmak  uğruna  sandık  sisteminin  yani  ‘demokrasinin’  kaldırılmasına  karşı  çıkılması  için  eylem  ve  iç  savaş  çıkarsa  da  artık  şaşırtmaz.  Çünkü  her  ne  olursa  olsun  değişmeyen  son  güç  sandıktır,  o  yüzden  sandıktaki  sonuçlar  da  değişmediği  sürece  bazı  grup  ve  örgütler  sonuçları  değiştirmek  ve  sarf  ettiği  amaçlarına  ulaşmak  için  bu  kez  de  kendi  ‘demokratik  ülke’  zihniyetleriyle  de  çelişip,  amaca  ulaşmakta  her  şey   mubahtır  düşüncesiyle  bu  kez  de  sandığımıza  leke  sürülmez  umarız.
    Yıllardır  görüyoruz  ki  hiçbir  aşırılığın  ya  da  yasa  dışı  faaliyetlerin  zihniyetlerin  kabul  edilmesinde  bir  faydası  olmamıştır.  Yakıp  yıkmanın,  insanlara  ya  da  mallara   zarar  vermenin  ne  ülkeye  ne  de  ‘fikirlere’  bir  etkisi  yoktur.  Eskimiş  fikirler,  paslanmış  çiviler  gibidir  onları  söküp  atmak  çok  zordur,  demiş  Cenap  Şahabettin.  Oturmuş  fikirleri  değiştiremezsiniz  ve  bu  çiviler  de  şiddetle  sökülmez,  kimse  kimsenin  fikirlerini  kavgayla  ve  dayakla  değiştiremez,  değiştiremedi  de.  Geçmişe  baktığımızda  da  bunu  görüyoruz.  Peki,  neden  hâlâ  bunda  ısrar  ediliyor.  Bu gerginlik niye?
         Gelin,  gücümüzü ülkemize yakışır şekilde sandıkta gösterelim, ideolojilerimiz  ve  zihniyetlerimiz  her  ne  olursa  olsun  çoğunluğun  egemen  olduğu  bir  sistemde  yaşayalım,  daha  önemlisi  birliğimizi  ve  ideolojik  zaaflarımıza  yem  atarak  vatanımızı  karıştırmak  isteyenlere  fırsat  vermeyelim.


Yazarın Diğer Yazıları