Kurnaz Ve Akıllı

Bu yazımda sizlere kurnaz olmak ile akıllı olmanın farkını anlatmaya çalışacağım. Çoğu kimse bu iki tâbiri ve dolayısıyla kurnaz kişi ile akıllı kişiyi karıştırır.  Literatüre baktığımız zaman kurnaz için; “Kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin” şeklinde bir tarifle karşılaşırız. Akıllı ise şu şekilde tarif edilir; “Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, âkil.” Ben de şu şekilde tarifin daha uygun olacağı kanaatindeyim: “Zekâsını başkalarına faydalı olacak şekilde kullanana akıllı, zekâsını hep kendi faydasına bencil bir şekilde kullanana kurnaz denir.”

Eğer siz akıllıysanız karşınızdaki insanın kurnaz ya da akıllı olduğunu kısa sürede anlarsınız. Bunu anlamanın çeşitli yolları var. İlk önce kurnaz ve akıllıyı Allah fiziksel olarak biraz farklı şekillerde yaratıyor. Bunu burada bazı rahatsızlıklara meydan vermemek için yazmak istemiyorum. Diğer bir yolu da konuşma ve vücut dillerinden de bunu anlayabilirsiniz. Jest ve mimikleri kurnazları kısa sürede ele verir. Ancak bazıları çok iyi rol yaparak kendilerini gizlemesini becerebiliyorlar.

Akıllı insandan kesinlikle başka bir insana, hayvana ve doğaya zarar gelmez. Elbette onlar da hata yapabilirler ancak bu hatalarını anladıkları anda geriye dönüp gerekirse özür dilemesini de bilirler. Aklı olan bir insan uzun vadede mutlaka bunun faydasını görür ve kazanır. Onun için akıllı insandan korkmayın ve onlara rahatlıkla güvenin. Kurnaz ise son derece egoist yani bencil olduğu için ondan her türlü kötülük beklenir. Kendi beş kuruşluk menfaati için sizin emeğinizi ne kadar büyük olursa olsun hebâ etmekten çekinmez. Nitekim rüşvet almak bunun en güzel örneğidir. Kurnaz ve akıllıyı hayvanlardan örneklendirecek olursak; Herkesin bildiği gibi tilki kurnaz bir hayvandır, faydası için yapmayacağı yoktur ama sonuçta hep kaybeder. At ve köpek ise akıllı bir hayvandır, insana dostluk gösterir ve sahibi için ölümü göze alır. Düşünün ki binicisi atı uçuruma sürse atlar.

Yüce dinimiz İslâm ve sevgili Peygamberimiz (sav) akıldan ve düşünmekten hep övgüyle bahseder. Yani akıllı olmak bizim anlayışımızda makbuldür. Kurnazlık ise hiç hoşa gitmez. Hz. Ali’den (ra) nakledilen bir rivayette Cebrail (as) Âdem’in (as) yanına indi ve dedi ki: “Ey Âdem! Üç şeyden birisini seçmeni önermekle emrolundum. Birini seç, diğer ikisini bırak.” Âdem ona: “Ey Cebrail! Bu üç şey nedir?” diye sordu. Cebrail: “Akıl, hayâ ve dindir” dedi. Âdem: “Ben aklı seçtim” dedi. Bunun üzerine Cebrail hayâ ve dine: “Haydin dönelim, onu bırakın dedi.” Hayâ ve din dedi ki: “Ey Cebrail! Bize akıl neredeyse siz de orada olun! diye emredildi.” Bunun üzerine Cebrail: “Öyleyse size emredildiği gibi hareket edin” dedi ve geldiği yere doğru yükseldi.

Hz. Mevlâna da aklı hem över hem de yerer. Ancak onun övdüğü akıl iyi ve çalışkan akıldır yani akıllı insandır. Yerdiği akıl ise kötü ve tembel akıldır yani kurnazlıktır. Mesnevî’de (2/1859) der ki Pîr: “Aklın gâlip olursa nefsin zayıflar, zira ağır biniciden eşek halsiz düşer.” Demek ki kurnazın dostu nefistir yani şeytandır. Şeytanın şerrinden ise ancak Allah’a sığınmakla kurtulabiliriz.

Beceriksiz, gereksiz ve bencil bir şekilde makamları işgal etmek de kurnazlıktır. Çünkü akıllı bir insan bir işi yapamadığını hemen anlar ve onuruyla “ben bu işi yapamıyorum” diye düşünüp orayı yapabilecek kendinden daha akıllı ve yetenekli insana görevi devreder. Kurnaz ise işgal ettiği o makamı bir türlü bırakmaz ve dünyevi zaafları uğruna onursuz bir şekilde koltuğunda oturmaya devam eder. Bu tür yöneticilerle çalışmak hakikaten zordur. Zaten ülkemiz de hep böyle kurnazlardan çekmedi mi bugüne kadar.


Yazarın Diğer Yazıları