Mert Bir Kere Ölür, Namert Bin Kere

“Çölde devesiyle seyahat eden bir bedevi, yolu üzerinde susuzluktan dudakları kurumuş, bitap hâlde bir adama rast gelir. "Su! Su!" diye inleyen bu adama devesinden inip su verir. Suyu içip kendine gelen adam, bedeviyi itip onun devesine atlayarak kaçmaya başlar. Bedevi düştüğü yerden adama seslenir: "Deveyi al git ama lütfen bu hadiseyi kimseye anlatma!"
    Nankör adam sebebini merak edip sorunca bedevi cevap verir: "Eğer sen bu yaptıklarını anlatırsan, bu kulaktan kulağa her yere yayılır ve insanlar artık çölde rastladıkları muhtaç kimselere yardım etmezler."
    İşte şimdi tam da içimizdeki bu nankörler yüzünden iyiliğe küstük, cömertliği unuttuk.
    Kaygılarımıza yenilerini ekledik, güven kaybettik.
    İnancı suç, inananı suçlu gördük.
    Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş Veli’yi yok saydık, "cemaat" mefhumunu yitirdik.
    Terör örgütü deyince herkes bilir; acıdır, kandır, kindir, nefrettir, gözyaşıdır... Ama yaşı neredeyse PKK ile aynı olan “Paralel Yapı” denildiğinde din kisvesi altına gizlenen hainlik olduğunu, Anadolu’da halk ile ağlayıp cebinden parasını alınca arkasından "gülen" (!) olduğunu göremedik…
    Kendilerini ele vermeseler uyanacağımız yoktu, o da ayrı mesele tabii...
    Şimdilerde devlet kadrolarında hummalı bir çalışma var: Gayrimeşru yollarla devletin tüm hiyerarşisine yerleşenleri temizleme çalışması…
    Peki ya sormazlar mı? Bu yapı oluşurken neredeydiniz? Onca yıl ince ince işlenirken içinize; hiç mi duymadınız, hiç mi fark etmediniz? Fizik kuralları gereği her boşluk doldurulmalı mantığıyla temizlenen kadrolara kimlerin geleceği de meçhul tabii!
    Kutsal dâvanın emektarları neredeler, ne yapıyorlar hiç haberiniz var mı? Yoksa içiniz de barındırdığınız hâinlerin iftira ve karalamalarına sizde mi inandınız, ya da bana rakip olur diye işinize mi geldi ve hâlâ geliyor?
    Ah bu kadirşinas milletimiz!
    Ulviyetinden şüphe edilmeyen milletimiz!
    Yine ne yaparsak kendimize yapıyoruz aslında... Bizler kendimizi içeriden vurmak için can atarız! "Saray"a takarız! "Meydan"a çıkarız! Kamu düzenini altüst ederiz! Devlete küfreder, asker ve polise kurşun sıkarız! Hiç olmadı taşla karşılık veririz!
    Hiçbir hizmeti beğenmez, aramızda bölünmek için çırpınırız!
    Ama unuttuğumuz; biz, peygamber arzusunu yerine getirmekle müşerref olan da bir milletiz. Gözünü daldan budaktan sakınmayan, Kudüs deyince dik duran, Türkistan’da kenetlenen, Bosna'da sahiplenen bir milletiz.
    Arada yapmamız gereken bir dönüp ardımıza bakmak aslında, kim olduğumuzu unutmamak… Yoksa biz içimizdeki namertlerden dolayı mertliğe küsmeyiz!
    Üstad ne güzel söylemişti:
    Gideriz nur yolu izde gideriz,
            Taş bağırda, sular dizde, gideriz.
            Bir gün akşam olur, bizde gideriz,
            Kalır dudaklarda şarkımız bizim.


Yazarın Diğer Yazıları