‘Milli’ Eğitim

    Son yıllarda  milî eğitim politikalarında yaşanan sık değişiklikler kafaları allak bullak etti. Eleştirildi, yerden yere vuruldu. Kaostan beslenenler en önde bayrak taşıdı. Bu kargaşa her zaman olduğu gibi bazı kesimlerin cebini doldurmaya yaradı.
    4+4+4 sisteminin 2012-2013 döneminden itibaren uygulanmaya başlaması; İmam Hatip Ortaokullarını, Kur’ân-ı kerim ve Siyer-i nebi derslerini de beraberinde getirdi. En son yapılan düzenlemeyle de 10 yaşından itibaren başörtüsü takabilme serbestliği getiren yönetmelik değişikliği millî eğitimi tartışılır bir kurum hâline getirdi. Peki neydi istedikleri? İşlerine gelmeyen her konuda temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koydukları sözüm ona "millîlik" neydi?
    Aslında bugün bu söylemlerde bulunanlara 1924‘e; eğitim sistemimizin temelini atan Amerikalı John Dewey’e bakmalarını tavsiye ederim. Ve  sormalarını isterim; biz ne yaptık?
     Ne mi yaptık?
    Taşıma suyla değirmen dönmeyeceği gibi oradan buradan aldıklarımızla geleceğimizi inşa etmeye kalktık. Müslüman bir ecdadın çocuklarını; "dini, insanın özgür düşünmesine mâni olan bir meta olarak tanımlayan bir yabancıya emanet ettik."
    İtalya’dan Fransa’dan aldığımız hukuk sistemiyle kendi vatandaşlarımızı yargıladık. Şimdi tam da özümüze dönmeye başlamışken birilerinin çıkıp da "millî değiliz" naraları atmaları ne kadar doğru acaba?
    Aslında yaftalamadan bakabilseydik, acele etmeseydik; her şey daha kolay olabilirdi. Millî eğitimde alınan bu radikal kararlar, yıllarca fonksiyonunu yitirmiş köhne sistemi yeniden inşa etmekti. LYS'lerden OGS'lere; SBS'lerden TEOG'lara geçiş halk tarafından politikasızlık ürünleri olarak görüldü. Fakat politikalar doğru, atılan adımlar hızlıydı. Okula başlama yaşının erkene alınması doğru bir politika olmasına rağmen aksaklıklar eksik olmadı. Yine aynı şekilde zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması doğru bir politika, lakin pilot uygulama yapılmaması acelecilikti.
    Millî eğitimin, hata götürmeyen önemli bir kurum olması da üzerine şimşekleri çekmesine sebepti. Her adımı itinayla takip edildi. Uygulamaların esnek olması, bazı kesimlerin bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına sebep oldu. Geçtiğimiz günlerde paralel yapıya yakın yayınevlerinin OGS, SBS gibi geçiş imtihanlarına hazırlıkta ek kaynaklar üzerinden sadece ikisinin 800 milyon lira kazanç sağladığı ortaya çıktı. Bandrolsüz satılan yaprak testlerin ise geliri 1 milyar lira… Kendi devletinden, vatandaşından çalmanın, faydalanmanın neresi milliyetçilikti?
    Ama artık durum değişti. 2013-2014 eğitim öğretim döneminde uygulanmaya başlayan temel ortaöğretimden liselere geçiş imtihanı olan (TEOG) sınavında bütün sorular MEB’in ücretsiz verdiği kitaplardan çıkacak. Hatta özel okullar da ücretsiz kitap için bakanlığa başvurdu. Doğruluğu tartışılan bir uygulamanın da böylece yerinde bir hamle olduğu ispatlandı. Bütün bu olanlar, yıllar önceki emanetçilerin (!) el değiştirerek emanetine (!) hâlâ sahip olduklarını gösteriyor. Biz de hâlâ millîlik tartışmaları yapmaya devam edelim.
    Ne diyelim; hayırlısı olsun.


Yazarın Diğer Yazıları