Ramazan Fıkraları

Çevremdeki birçok insan hayatının en zor oruçlu günlerini geçirdiğini söylüyor. Ben de aynı kanaatteyim. Acaba yaşlanıyor muyum diye aklımdan geçmiyor da değil ama genci yaşlısı “Allah ecrini zayi etmesin” aynı şeyi söyleyince, sıcakların etkisinden olduğunu anlıyoruz. Hakikaten Konya son yılların en sıcak günlerini yaşıyor. Mevsimlerin kaydığını hem hayat tecrübesi olanlar hem de ilim adamları kabul ediyor. Hal böyle olunca azalan enerjiniz okumanızı, yazmanızı, sosyal faaliyetlerinizi ve hatta düşünmenizi bile etkiliyor. Dolayısıyla okurlarımız belki de ciddi başlıkları olan yazıları es geçiyordur diye düşünerek, size aklımda kalan bazı ramazan fıkralarını yazıp, hem yazımın okunmasını hem de birkaç dakikanızın hoş geçmesini sağlamak istedim.
 * Temel uzun yaz günlerinde oruç tutmaktadır. Hava çok-çok sıcaktır. İftar da yaklaşmaktadır. Ormanda ve bir suyun başındadır. Başını gökyüzüne kaldırır ve “Allahım ne kadar susadığımı biliyorsun. Yanımda da kimse yok. Bolca su da var. Yine de içmiyorum. Bu kıyağımı unutma” der.
 * Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında bir geyik budunun asılı olduğunu görür. Açtır ama şüphelenir, kontrol edince tuzağı anlar. Çünkü geyik budu iple bir bombaya bağlıdır. Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu ve yatan tilkiyi görür.
Tilkiye sorar; “N’apıyorsun dostum?”
Tilki cevap verir; “Hiiç, Yatıyorum.”
—Burada bir but var.
—Evet var.
—Neden yemedin?
Tilki sakince cevap verir;”Bugün oruçluyum.”
Kurt kendinden emin; “Ben yiyeyim o zaman.”
Tilki; “Buyur afiyet olsun.”der.
Kurt, buda uzanır uzanmaz bir patlama ile ortalık toz duman olur. Kurt yaralı, perişan halde yatarken, tilki sakince budu yemeye başlar.
Bunu gören kurt; “Hani sen oruçluydun?” deyince tilki pişkin-pişkin; “Biraz önce top patladı duymadın mı?” der.
 * Bektaşi ile Hacı, Osmanlı zamanında ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı, yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler, “Şeytana uyduk Kadı Efendi” der ama yine de idam cezasından kurtulamaz. Bektaşi’ye sıra gelir ve der ki “Kadı Efendi ben gayrimüslimim, bana oruç farz değildir.”  Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bunun üzerine arkadaşını da kurtarmak isteyen Bektaşi, Kadı’ya sorar; “Kadı Efendi ben de şahadet getirsem, Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?” Kadı Efendi düşünür; “Kâfiri Müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacıyı da affeder. Kadı’nın huzurundan ayrıldıktan sonra Hacı şaşırarak Bektaşi’ye sorar; “Sen ne biçim adamsın be, bir dinli oluyorsun bir dinsiz, sende iman yok mu bre münafık?” deyip azarlar. Bektaşi de; “Kâfir oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki, sen ne işe yaradın?”
* İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar: – “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?” O da kendini üstün göstermek için “Bırak şunu, eşeğin tekidir”, cevabını verir. Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar: – “Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?” Bu softa da öteki gibi “Bırak şunu, öküzden farkı yoktur”, cevabını verir. Akşam olunca iftar sofrası kurulur. Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar: – “Bunlar ne erenler?” Bektaşi gülerek cevap verir: – “Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?”
 * Nasreddin Hoca ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar. Hoca’nın yaramaz oğlu bir avuç taş doldurur çömleğin içine, muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları; “Bugün Ramazan'ın kaçı acaba?” diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da; “Şimdi eve gider öğrenirim, biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar. Çömleği boşaltır, bir sayar, iki sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına. “Arkadaşlar, bugün ramazanın kırkbeşi” der. Hoca'nın bu cevabına arkadaşları gülüşürler.  Aralarından biri; “Aman Hocam, bir ay otuz gündür, hiç ramazanın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.  Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle; “Ben yine insaflı davrandım, benim çömlek hesabına bakacak olursak bugün ramazanın yüz yirmi beşi!”der.
 * İki kafadar ramazanda kadı kıyafetine girerek köy-köy dolaşmaya ve birkaç basit soru sorup cevap veremeyen köylüleri falakaya yatırıp para kazanmaya başlamışlar. Kadı Efendinin bu durumdan haberi olunca, bunları yakalatmış ve
—Bu sabah namazının, bu öğle namazının, bu ikindi namazının, bu akşam namazının, bu yatsı namazının, diyerek kırk sopa attırıp bıraktırmış.
İki kafadar köyden uzaklaşınca birisi:
—Tabanlarım sızlıyor, şurada oturup dinlenelim, deyince diğeri;
—Yürü yürü! Dinlenmenin sırası mı şimdi? Kadı Efendi teravihi unuttu. Hatırlarsa vay halimize!
 * Bir Ramazan gecesi Ayasofya Camiinde teravih namazı kılındıktan sonra dua esnasında açıkgöz yankesicinin biri, yanındaki adamın cebindeki bir enfiye kutusunu el çabukluğu ile aşırır. Bununla da yetinmez, kalkarken adamcağızın kunduralarını da paltosunun altına saklar. Malları çalınan, her iki hırsızlığın da farkındadır. Önce hiç ses çıkarmaz. Fakat tam caminin iç kapısından çıkarlarken, hırsızın hafifçe omzuna vurur ve koluna girer. Hırsız, şaşırarak döner. Efendi, gayet nezaketle:
—Siz, namazdan evvel benden enfiyeniz var mı diye sormuştunuz, fakat kutuda enfiyem tükenmiş, takdim edememiştim. İnanmanız için enfiye kutusunu da size vermiştim, sonra namaza durmuştuk. Şimdi eksik olmayın, kunduralarımı da almış, taşıyorsunuz. Zahmetinize teşekkür ederim. Bu lûtfunuza artık hacet kalmadı.
Pek tabiî olarak, hırsızın yüzü alı al, moru mor! Enfiye kutusunu ve kunduralarını geri alanın bu sözlerini işiten halktan bir kısmını hem güldürür, hem hırsızın yakasına yapışırlar ve onu doğruca karakola götürürler.
Komedinin devamı buradadır. Komiser, hırsıza çıkışır:
— Be herif! Bu kaçıncı rezaletin? Kaçıncı kundura hırsızlığın? Neye yaparsın bu işi?
Hırsız, boynunu bükerek:
— Hakkınız var efendim, der. Kusurum var, kötü bir alışkanlık! Fakat çok şükür bu defa cemaatten dayak yemeden pabuçları geri verdim, enfiye kutusunu da. Şaşkınlığım yeter. Ancak, Allah aşkına siz de halime merhamet buyurun, hiç olmazsa bir kerecik burada dayak yemeyeyim.
 Hayırlı iftarlar olsun efendim.


Yazarın Diğer Yazıları