Seçim Sonucu

    Malum seçimler bitti. Bir hayli meşakkatli, bir o kadarda olumlu ve olumsuz diyebileceğimiz şekilde coşkulu geçen bir seçim sürecimiz oldu. Bu süreç, partiler kadar taraftarlarını da yordu. “Taraftarları” diyorum, çünkü ülkemizde parti kavramı artık seçmenler için takım ruhu anlayışı haline geldi. Parti desteklemek takım tutmak olarak anlaşılır oldu. Ülkemizde futbol maçı kadar seçim süreçlerimiz de gerginliğinden bir şey kaybetmiyor. Toplumda her şeyin bir savaş haline gelmesi, en basitinden en önemlisine her zıt fikirde ortalığın gerek söz ile gerekse fiilen, ateşe verilmesi yarışılır düzeyde doğrusu. Ülke olarak kabul ettiğimiz gerçeklerden biri “sandık” anlayışımızdır. Yani demokrasi alt yapılı, çoğunluğun egemen olduğu millet egemenliğine dayanan sistemimizdir. Yarış elbette mubahtır, fakat öldürüp yakmadan “tahammül” düzeyinde.
    Tahammül diyorum, çünkü ülke olarak en çok ihtiyacımız olan şey tahammüldür. Bizden farklı fikirlere sahip insanları çok kolay bir biçimde aşağılayıp, tek doğru ve tek düşünce olabilirmiş gibi ve tek doğrunun bizim doğrumuz olduğu zihniyetine yapışmış durumdayız. Dünya üzerinde bu kadar çok farklı insan varken nasıl milyarlarca insan tek bir düşünce kalıbına sokmaya çalışılır? Çok kolay insanları kategorize edip sınıflandırarak toplum içinde sınırı olmayan itham ve davranışlara yönleniyor. Peki, bu bir şeyleri değiştiriyor mu? Hayır! Demokrasi şartları altında oluşan seçimlerle demokratik yollarla sonucu alıyoruz. Ülke çoğunluğu neye karar veriyorsa o oluyor. Ne bir eksik ne bir fazla. Önceki yazımda hatırlarsanız bir konuya değinmiştim. “Umarım demokrasiyi savunup da sandıkta istediği sonucu alamayanlar, bu kez de sandık sistemimize karşı çıkıp leke sürmezler” demiştim. Sosyal paylaşım sitelerinde karşılaştığım tepki ve yorumlara baktığımda bu trajikomik durumun gerçekleştiğini üzülerek gördüm. Görüyoruz ki hak, eşitlik ve adalet savunucuları istediklerine ulaşamadıklarında gerekirse her yolu mubah görüp savunduklarıyla büyük bir ‘ironi’ye düşüyorlar.
    Ülkemizde 1946 yılından bu yana çok partili siyasi hayata geçtik. Çok partili sistem demek ülkedeki farklı fikirlere sahip çoğunluğun, kendi gücüyle istediği partiyle yönetilebilmeleri demekti. Çünkü farklı fikirler demek ülkede fikir zenginliği demektir. Fikir zenginliği ise düşünen, akıl yürüten ve ilerleyen bir toplum demektir. Bunu bilip farkında olmak yerine, kendimizden farklı düşünen insanlara karşı oluşan tepkiler ve aşırılıkları çirkinleşen düzeye getirmek, dar kalıplar içinde düşünmek hazımsız olmaktır. Seçim sürecini de, sonrasını da adil ve karşılıklı hoşgörü içerisinde geçirmek zor değil. Neredeyse farklı düşünüyor diye birbirlerini öldürmek isteyenler var. Önceki yazımda da belirttiğim gibi fikirler paslanmış çiviler gibidir, söküp atamazsınız. Söküp atmaya uğraşmakta ayrı bir hayretlik verici noktadır. Kimse kimseyi, düşünce ve değerlerinden dolayı yargılayamaz, öteleyemez ve ötekileştiremez. Her birey kendi değer yargılarına göre bir siyasi partiye üye olabilme ve oy verebilme hakkına sahiptir. Verilen tepkiler ya da karşı partiye sarf edilen aşağılayıcı sözler, oy verdiğiniz partiye bir şey kazandırmaz. Bu yapılanlar ülkeyi geriye götürmekten öteye gitmez. Bu ülkede millet her şeyi birlikte görüp yaşadı, siyasi ideolojiler konusunda da hemen hemen tecrübe sahibi oldu. Bu yüzden de birlikte karar veriyor, birlikte yürüyor ve birlikte ilerliyor. Ne aşağılayıcı laflar ne sınırsız konuşma ve ithamların, kimsenin fikirlerine ve zihniyetlerine bir etkisi olmuyor. Hazmedemeyenler kendi içlerindeki kavgayla yaşamakla kalıyor. Önce şunu anlayalım ki ülkede iç savaşa götüren her karalama ve iftirayı anlamaya çalışmadan sırf iktidara muhalefet etmek için galeyana gelmemek, birliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermemek gerekir. Olayların perde arkasındaki gerçekleri anlayalım ve ülke düşmanlarının attığı tohumların ülkede yetişmesine izin vermeyelim. Yoksa onlara hizmet etmiş, ekmeklerine yağ sürmüş oluruz. Şunu söylemek gerekir ki “ iktidar karşıtlığı farklı şey, vatan düşmanlığı farklı şeydir.”
    İktidara karşı olmak demek ülkeyi iç savaşa sürükleyip yakıp yıkmak, leke sürülen iktidarı daha çok çamura batırıp, dış güçlerin plan ve stratejilerini daha kolay gerçekleştirmeleri için sahip olunan iktidarı, dışarıdan ülkeyi karıştırarak indirmeye çalışmalarına destek olmak demek değildir. Unutmayalım; dış güçler istemiyorsa o iktidarı, demek ki ülke dış güçlerin görmek istemediği, çıkarlarına ters düşen bir yere gidiyor. İktidarı değiştirmek elbette kolaydır; bu dönem başka bir parti gelir, diğer dönem halk memnun kalmaz ve kendi iradesiyle başka bir partiyi getirir. Ama vatan bir kez kaybedildi mi dönüşü yoktur. Farklı düşüncelerimiz uğruna hiçbir şeyi savaş haline getirmeyelim, dönüşü olmayan olaylara meydan vermeyelim. Aksine yapılacak olan hareket bir olmaktır, birlik olmaktır. Bunu kazanabilmemiz dileği ile…


Yazarın Diğer Yazıları