Siyaset Ve Politika

         “Finans silahtır, politika ise tetiği ne zaman çekeceğini bilmek.” The Godfather (1972) Amerikan yapımı filmde geçen bir cümle…

            Her şeyi dünyaya öğreten süper güç Birleşik Devletler ’de POLİTİKA ile parayı yönetmeyi öğrenmemek ayıp olurdu.  Bir de ona yakın, sonradan gelip yakasına yapıştığı bir olgu daha vardı; SİYASET!

            Nihayetinde siyaset, İbn Haldun’un Mukaddimesinde bahsettiği kadim Türk Devletlerinden süregelen, devleti ve onun teb’asını yönetme sanatıydı. Hem de Metehan’dan Alparslan’a, Kılıç Aslan’dan Fatih’e hakkını vere-vere süren bir kavram. Sonra da İslâm’ın hukukuyla ve güzel ahlâkıyla tekmil oldu. Hakk’tan gelen bâtıl olamazdı.

            Siyaset, bir Türk-İslâm örfüdür. Politika ise, Bizans ve Grek’te doğan entrika ve kuyu kazma! sanatıdır.

            Kökeni Arapça olan ve özünde adaleti barındıran siyaset, ne zaman politikayla karıştırıldı işte o zaman adaleti kayboldu ve kirlendi. Henry Louis MENCKEN’nin dediği gibi; “Politikacıların içerisindeki halk ruhu, hırsızların ve sokak serserilerinin sahip olduğu halk ruhundan fazla değildir. Politikacıların amacı, her zaman kendi özel avantajlarını artırmak ve bunun için ellerindeki çok büyük güçleri kullanmaktır.”  Evet, durum tam da böyleydi.

            İçinde entrika ve ihanet barındıran Politikanın Türklere bulaşması da Sultan II. Beyazıt (1481-1512) zamanında Osmanlı topraklarına yerleşen İspanya Yahudileriyle gerçekleşti. Kanuni döneminde ilk Yahudi lobisini kuran Josef Nasi, Osmanlı Sarayı'nda çok önemli görevlere ulaştı. Siyasal Siyonizm’den 350 yıl önce, İsrail ülkesinde özerk bir Yahudi kolonisi kurmayı tasarlamıştı. Her zaman Osmanlı yönetiminden çok hoşnut olduklarını söyleyen Yahudiler, bu devletin topraklarında özgürce yaşadılar. Siyonizm de aynı dönemde filizlenmeye başladı. Devletin önemli kadrolarında keskin zekâlarının ürünü “politikayla” tüm ağlarını kurdular. Çünkü Kudüs ve İsrail'e giden yolun Osmanlı'dan geçtiğini çok iyi biliyorlardı.

            Zamanla yerleşik hale geldiler. 1947’de Balfour Deklerasyonu ile kendi devletlerini kurdular.  Zamanında dünyanın dört bir yanına kurdukları politik ağlarla istedikleri ülkelere ulaştılar. İstedikleri yerde söz sahibi oldular, istedikleri zamanda paraya hükmettiler. İşlerine geleni Kral! yaptılar, istemediklerini darbeyle alaşağı ettiler.

            İyilik et kötülük bul! Türkiye’de zamanında kurulan politikanın sacayaklarından ağzının payını aldı tabi. Ulu Hakan Abdülhamid’i, Adnan Menderes’i, Turgut Özal’ı kurban verdi. Ekonomisine darbelerle varlık içinde yokluk çekti. Yetmedi tüm dünya kamuoyunda itibarsızlaştırılmak istendi. Hatta paralel bir yapı bile oluşturdu.

            Ama şimdi işler değişti. Artık neyin ne olduğunu bilen, Siyasetini kirli Politikanın ellerinden kurtarmak için uğraşan bir TÜRKİYE var. Hem de yeni Türkiye’ye en yakışanından. Onun için kadromuzu güçlendirmeliyiz ..

 


Yazarın Diğer Yazıları