Zekatın Sosyal Yönü

Ramazan başladı, inşallah Yüce Yaratan bütün insanlığa güzellikler bahşeder. Malumunuz; varlıklı Müslümanlar bu ayda zekât verme telâşına düşerler. Onun için yazımda bu konudan bahsetmek istiyorum. Zira zekât, İslâm’ın temel şartlarından birisi olup, hem Kuran’da hem de Hadislerde açık bir şekilde emredilir.
Modern toplumlarda hemen her şey insanlığa faydası açısından ele alınmaktadır. Dolayısıyla günümüz toplumunda zekâtı, öncelikle sosyal dayanışma açısından izah etmek peşin tepkileri tesirsiz kılmakla kalmayıp, sosyolojik açıdan da izahı daha kolay bir hale getirir. Yirminci asrın sonlarına kadar dünya milletleri iki ana kutba ayrılmıştı ve bunlar Kapitalizm ve Sosyalizm diye adlandırılmıştı. Ancak bunlardan birisi olan Sosyalizm, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte hem güç kaybetti hem de genişleme süreci sona erdi. Öte yandan Kapitalizm ise insanlara maddi yönden geçici bir mutluluk vermesine rağmen, manevi hayatı iyiden iyiye yozlaştırmış ve bunun sonucu insanlık yeniden dini bir arayış içine girmiştir. İslâm ise din ve dünya hayatını müspet olarak baktığı dünya görüşü içinde ele almaktadır. Bu durum hem dini hayatı hem de dünyayı belli bir çizgide, dengede tutmaktadır.
Aslında zekât, Peygamberimizin İslâmiyet’i tebliğ etmesine hatta Hicrete kadar, Arapların fakirlere gönüllü olarak verdikleri bir çeşit yardımlaşmaydı. Medine’de İslam Devleti’nin kurulmasıyla birlikte bu işleyiş ibadet haline geldi, daha doğrusu kurumsallaştı. Zekât günümüz dünyasında da hafife alınmayacak kadar önemli ve hiçbir yasal müeyyidesi olmamasına rağmen, Müslümanlar arasında kendiliğinden işleyen bir sistem haline gelmiştir. Dünyada milyonlarca insan açlık çekiyor. Uzmanların belirttiğine göre sadece ABD’nin bir yıllık savunma harcaması bütün açları doyurmaya yetiyor da artıyor bile. Ama maalesef merhamet yoksulluğu olanların açlık yoksulluğunda kıvrananları görmesi mümkün olmuyor. Böylece sefaleti ortadan kaldırmaya yönelik gayretler de yetersiz kalıyor. Hâlbuki zekâtın yaygın olduğu toplumlarda ve dünyada toplumsal maddi problemler öyle kolay çözüm yoluna girer ki bunun sonucunda insanların geçim sıkıntısı ortadan kalkınca bu psikolojik problemleri de çözer ve sağlıklı bir toplum olma yolunda büyük bir mesafe almış oluruz.
Her şeyden önce zekât insanın içindeki zenginlik hırsını köreltir ve onu bu hırsın esiri olmaktan kurtarır. İnsanoğlu zenginleme konusunda doyumsuzdur, ne olursa olsun daha fazlasını ister. Bu istek onu daha da zengin olmaya iter. Ancak bir zengin zekâtını düzenli olarak verirse içindeki bu hırs azalır ve belki de zamanla yok olur. Ayrıca zekât, insanın içindeki gurur ve kibri başka bir deyişle nefsini yener, böylelikle kişi ahlâken de yükselir. Çünkü insan hoşuna giden her şeyi ister, zenginlik de hoşa giden bir duygu olduğu için daima malının artması ona haz verir. Ama insan kazandığı malın belli bir oranını zekât olarak verirse içindeki bencilliği yenmiş olur.
Zekâtın diğer bir faydası ise, toplumdaki insanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygusunu artırır. Çünkü o toplumun içinde bulunan zenginler fakirleri görüp gözetirse, onlara yardımcı olursa, o fakirler zenginleri sevmez mi, minnettarlık duymaz mı? İşte aralarındaki bu muhabbet toplum içindeki sevgi ve saygı mekanizmasını güçlendirerek sağlıklı toplum olma yolunda yine büyük bir adım atmış olur.
Öte yandan zekât bir anlamda malı temizler ve artırır. Yani İnsanın elindeki malı düşmanlık, kıskançlık, terör ve hırsızlık gibi manevi kirlerden temizleyerek, insanların mallarını da, canlarını da teminat altına alır; mal sahiplerinin mallarından huzur içinde faydalanarak can ve mal emniyeti içinde gönül hoşluğu ile hayatlarının devamını sağlar. Açıkçası bütün zenginler mallarının zekâtını düzenli olarak ödeyip diğer yatırım ve harcamalarında da toplumun çıkarlarını göz önünde bulundurarak hareket ederlerse, yukarıda bahsettiğimiz emniyet kolayca sağlanmış olur. Bizim inancımızda madem bütün insanlık kardeştir; buradan hareket ederek kardeşlerin birbiri üzerinde hakkı yok mudur? Dolayısıyla zenginin malı üstünde de fakirin hakkı vardır. O hakkı vermezsek kendi malımızı kendi elimizle kirletmiş oluruz. Sonuçta hem malımızı temizliyor, hem de kul hakkı mesuliyetinden kurtulmuş oluruz.
Zekât diğer bir yönüyle piyasaya hareket getirerek bütün toplumun bundan faydalanmasına sebep olur. Belki ilk bakışta zenginin malı eksiliyor gibi görünse de fakir aldığı bu zekât ile ihtiyaçlarını karşılar ve bu meblağ nakde dönerek esnafın işlerinin canlanmasına ve faydalanmasına vesile olur. Kim bilir belki de sonuçta bu verilen zekât verene bir şekilde geri döner. En önemlisi de zekât fakir fukaranın, borçlu ve dertlilerin, yolda kalmışların, ilim tahsil etmek isteyip de buna maddi yönden gücü yetmeyenlerin, hatta dünyanın çeşitli yerlerinde vatanı, milleti, dini ve namusu için mücadele edenlerin de ihtiyaçlarını karşılar. Bunu idrak edebilirsek zekâtın zenginin bir lütfu değil, toplumsal bir mecburiyeti olduğunu görmüş oluruz.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum; zekât sosyal dengeyi kurar. Muhammed Bâkır es-Sadr der ki: “Sosyal denge, toplum bireylerinin gelir seviyesi bakımından değil de geçim seviyesi bakımından eşit olmalıdır. Geçim seviyesi bakımından eşit olmak demek; toplum bireylerinin elinde para bulunması, paranın tedavülde olması ve bu tedavülün her ferde normal bir geçim seviyesini bahşetmesidir. Yani bütün fertlerin geçim seviyelerinin aynı derecede olmasıdır. Tabii bununla beraber, geçim seviyesine etkide bulunacak olan gelir seviyesinde de derece farklılıkları olacaktır. Ama bu, bir derece farklılığıdır. Kapitalist toplumda geçim seviyeleri arasında mevcut olan korkunç derecedeki çelişkiler gibi küllî bir çelişki değildir.”
“Mal ve servet aranızda çoğalıp herkese yayılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Mal o kadar çoğalacaktır ki, zenginler zekâtlarını kabul edecek bir fakiri nereden bulacaklarını düşünecekler, fakat her arz ettikleri kimse, benim ona ihtiyacım yoktur diyecek” hadisinden hareket edersek zekâtın topluma dinamizm getirdiğini görürüz. Yazımızın konusu olan Zekât Müessesesi İslâm’ın dünya görüşünü tanıtması açısından büyük bir yer tutar. Toplumumuzun ekonomik yapısı ile sıkı bir ilişki içinde olan zekât realitesi, cemiyetin sosyal yapısı bakımından da bize ışık tutmaktadır. Yeryüzünde hiçbir dinde böyle mükemmel bir sosyal dayanışma mevcut değildir. Allah zekâtlarımızı kabul etsin.


Yazarın Diğer Yazıları