Suriye Savaşının Kazananı Türkiye’dir

Suriye savaşının kaybedeni Batı, kazananı İslam Alemi ve Türkiye’dir. Neden mi?

ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri silah gücü ile Suriye savaşında daha etkin olmuş olabilirler.

Suriye’de askeri üsler kurmuş, siyasi nüfuz elde etmiş, ekonomik çıkarlar da sağlamış olabilirler.

Ama unutulmamalıdır ki zafer; maddi çıkar sağlamak değil, gönülleri kazanmaktır.

Moğollar girdikleri ülkeleri yaktıkları, gönülleri yıktıkları için kalıcı olamamışlardır.

Ama Osmanlı gönülleri kazanmış, fethettiği ülkelere hizmet ve medeniyet götürmüş, dünyaya önder ve örnek olmuş, kalıcı izler bırakmıştır. 

Suriye halkına ve mültecilere reva gördüğü zulümle Moğollaşan, “hayvana yem atar gibi, çaresiz insanlara bozuk para atıp eğlenen” Batı’nın maskesi düşmüş, “tek dişi kalmış canavar olduğu” ortaya çıkmıştır.

Batı’nın “demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü”  gibi kavramları işine geldikçe ve insanlığı uyutmak için kullandığı anlaşılmış ve inandırıcılığı kalmamıştır.

İnsanlığın Avrupa Medeniyeti’nden örnek alacağı bir şey yoktur. Bu bağlamda Türkiye’nin AB'ye girme çabası da anlamını yitirmiştir.

Aksine, Avrupa’nın –kendisine benzettiklerinden değil-  Kur’an ve Kur’an’ı hayatının merkezine koyan       - uygulayan – Müslümanlardan öğrenecek çok şeyi vardır.

28 AB ülkesinin yapamadığını Türkiye tek başına yapmış, 2.5 milyon mülteciye kucak açarak dünyaya insanlık dersi vermiştir. Bu üstün vicdan ve yardımseverliğin temeli İslam kardeşliği ve anlayışıdır.   

Şer gibi görünen Suriye savaşı, Müslümanlar için hayırlı sonuçlara vesile olmuştur/olacaktır.

Bu savaş elbet bir gün bitecek, mülteciler yurtlarına dönecektir.

2.5 milyon mülteci, en zor anlarında kendilerine kucak açan kardeşlerini elbet unutmayacaklardır.

Hayvanlar bile kendisine iyilik yapanla, eziyet edeni ayırabilecek fıtrattadır. Elbette insanlık da mazlumlara kucak açanlarla, maddi çıkarları için beş yüz bin masumun kanını akıtanları bir tutmayacaktır.

İnanıyor ve temenni ediyorum ki; Türkiye’nin bu tutumu İslam Alemi’nin kaynaşmasına, sosyal, siyasi ekonomik ve askeri ilişkilerinin gelişmesine, bu sevgi ve dostluğun nesilden nesile aktarılmasına vesile olacaktır.

Bu süreçte Suriyeli muhtaç kardeşlerimize yardım etme, onların çektiği acıları görüp halimize şükretme ve yüzlerce Suriyeli ile dost olma fırsatı bulduk.

Müslümanların yaşadığı bu “musibet bin nasihatten yeğ” oldu. Birlik olma zarureti yaşanarak görüldü.

Mevcut siyasi yelpazede bu güzel sonuçların hemen gerçekleşeceğini beklemek elbette hayalcilik olur. Unutulmamalıdır ki, tarihi değişimler on yıllar, yüz yıllar, sabır ve çalışma gerektirir. Necip Fazıl’ın söyleyişiyle:

“Mehmedim sevinin başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın elbet bizim elbet bizimdir!

Gün doğmuş gün batmış ebed (sonsuz gelecek) bizimdir!”


Yazarın Diğer Yazıları