BATININ DÜŞMANLIĞI NEDENDİR?

 Son günlerde bazı batılı ülkeler, özellikle Federal Almanya ve Avusturya, Dışişleri ve Adalet bakanlarımızın konuşmasını engellemek için salonları kapattılar, daha önce Cumhurbaşkanımızın telekonferansına izin vermediler. Öbür taraftan işadamlarına eziyet ediliyor, zorluklar çıkarılıyor, kapılarda bekletiliyor, hasılı her türlü oyunun içinde oluyorlar.
    Batıda ırkçı partiler giderek yükseliyor. Batılı toplumlar içinde İslam düşmanlığı gidererek yaylıyor, DAEŞ gibi radikal örgütler de bu düşmanlığa hizmet ediyor. DAEŞ’i kuranların da amacı bu değil miydi? İslam’a yönelimi engellemek, İslam’a nefreti körüklemek ve Müslümanları birbirine kırdırmak istediler, neticede bu kirli amaçlarını kısmen gerçekleştirdiler.
     Batılıların öfkesi daha çok Türkiye’ye yöneliyor. İslam aleminin önderi ve örneği kabul ettikleri Türkiye’yi hizaya sokmak istiyorlar. Bilmiyorlar ki köprünün altında çok sular geçti, karşılarında el pençe duran bir Türkiye yok.
    Büyüklerimiz, “Kafirden dost, domuz derisinden post olmaz” demişler. Tarih boyunca bunu hep tecrübe ederek geldik. İnancımızın kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’in yüzlerce ayetinde de bu gerçeğe işaret edilir. “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirinin dostu” buyrulur.
    Evet, Batılılar, yani Hıristiyan ve Yahudi milletleri bizi asla sevmez, sevemez; bizler de onları sevmeyiz, sevemeyiz. Çünkü fıtratımız, inancımız bunu gerektiriyor, genlerimiz de, tenlerimiz de farklı. Dinimiz ve kültürel değerlerimiz bize bunu emrediyor. Ezeli ve ebedi ilahi fermanında Allah, “Onların dinine (yoluna) tabi olmadığınız müddetçe Hıristiyan ve Yahudi milleti sizden asla hoşnut olmayacak”. buyurur. “Mü’minler, Müminlerin dışında kâfirleri dost edinmesinler” mealindeki ayetler Kur’an’ımızda defalarca tekrar edilirken, bizim onları dost görmemiz veya onların bizleri sevmesi mümkün olur mu? O zaman Rabbimizin ayetlerini inkâr etmiş oluruz.
   Yahudi ve Hıristiyanları (Ehl-i Kitabı), daha geniş ifadeyle kâfirleri dost edinmemek; onlarla ticaret yapmamak, onlarla sulh  içinde olmamak ve ittifaklar kurmamak anlamlarına gelmez. Dostluk ve sevgi bir gönül işidir. Bir mü’min bir kâfiri gönülden sevemez, onlar da Müslüman’ı gönülden kabullenemezler. Ancak menfaatlerimizin gerektirdiği antlaşmaların önünde bir engel yok. Birilerinin, yani FETÖ’cülerin, takiyyecilerin, haince planlar içinde olanların “dinler arası diyalog” demesi, iki dinliliğe cevaz vermesi bizim ehl-i sünnet inancımızla bağdaşmaz. Tarih boyunca onlarla dost olmadık, bundan böyle de dost olamayız.
    Aylar önce Belçika’nın Brüksel kentinde (Avrupa’nın başkentinde) otuzdan fazla insanın ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı, havaalanında bomba patlaması, batılıların iki yüzlülüğünü, Müslümanlara karşı riyakarlığını, kendi aralarındaki dayanışmalarını net olarak gösterdi. 15 Temmuz gecesi Türkiye’de darbe girişimleri olurken, bombalar patlarken, yüzlerce insanımız (yaklaşık 250 masum) bu bombalarla şehid olurken, iki binden fazla insan yaralanırken, TBMM bombalanırken, İstanbul ve Ankara kana bulanırken kılı kıpırdamayan, yas ilan etmeyen, geçmiş olsun bile demeyen, zevahiri kurtarmak için iki-üç gün sonra “darbelere karşıyız” demekle yetinen batılı ülkeler, Brüksel saldırısı karşısında yas ilan ettiler,  bayraklarını yarıya indirdiler, siyahlara boyandılar, hep birden ayağa kalktılar, adeta tüm Avrupa’da sıkıyönetim ilan ettiler, asker ve polisleri sokaklarda terörist arama bahanesiyle Müslüman avına çıktı. IŞİD’çilerin yaptığı acımasız ve zalimce katliamları tüm Müslümanlara mal etme gafletinde bulundular. Bilmezler ki Müslüman merhamet timsalidir. Bilmezler ki İslam’da “Haksız yere bir cana kıymak bütün insanları öldürmek gibidir”. “Bir canı yaşatmak da bütün insanlığı yaşatmak gibidir, haksız yere adam öldürmenin cezası ebediyen cehennemdir”.
    Evet, terör örgütlerini bizim gibi, IRAK gibi ileri gitmesini istemediği ve enerji kaynakları olan devletlere karşı kendileri kurdular, finanse ettiler, teröristleri kendileri beslediler, korudular, ellerine silah verdiler, sonunda o teröristler kendilerini can evlerinden vurdular, vuracaklar, kendi kazdıkları kuyuya düştüler, düşecekler. Ama bir türlü ıslah olmuyorlar, Türkiye’nin otuz yıldır uğraştığı terör örgütlerine (PKK ve PYD) hala sempatiyle bakıyorlar, açıktan ve gizliden destek veriyorlar, PKK ve FETÖ elebaşlarını koruyup kolluyorlar. Türkiye’yi bölmek ve iç savaş çıkarmak isteyen her türlü örgüte açıktan veya gizli destek veriyorlar. Çünkü karşılarında enerji kaynaklarına, enerji yollarına hükmedecek, bekçilik yapacak güçlü bir Türkiye istemiyorlar. Çünkü on dördüncü asırda Avrupa’yı fethe başlayan, on altıncı asırda Viyana’yı kuşatan Türk korkusu hala içlerinde.
     Başımıza gelen musibetlere ancak biz ağlarız, başarılarımıza ancak bizim inancımızdaki insanlar (İslam ümmeti) sevinir. Dost diyemediğimiz ancak müttefik bildiğimiz Batılılar asla bizim acımızı da sevincimizi de paylaşmazlar, hatta içimizdeki terör olayları için içlerinden gizli gizli sevinirler. Avrupa Birliğine bizi asla almazlar, kapıda bekletmeyi yeğlerler, başka ittifaklar kurmamızı da istemezler. Yani ne kızı verirler ne de dünürü küstürürler. Bizler de biliyoruz, onların bizleri birliklerine almayacağını. Ancak onların kötülüğünü bertaraf etmek, fonlarından faydalanmak, onlarla ticaret yapmak için fasıllar açmak istedik. İçlerindeki beş milyon vatandaşımızın geleceğini düşündük. Dün kendi aleyhimize de olsa Gümrük Birliğine girdik, 2016 Haziranında vizeleri kaldıracağız dediler ama sözlerinde durmadılar. Bir müddet böyle gideceğiz, gelişmemizi tamamladık mı artık onlarla işimiz kalmayacak. Canları isterse bize yalvarsınlar, gelin birlikte olalım desinler. O günler gelecek ama dönüp bakmayacağız. En azından egemenliğimizden taviz vermeyeceğiz, para birliğine girmeyeceğiz. Onlarda kararlar ittifakla alınır, bu da bizim lehimize, “hayır” dediğimiz bir karar yürürlüğe girmez. Biraz da bizden o yüzden korkuyorlar. Avrupa’nın ipleri Türkiye’nin eline geçmesin istiyorlar. Üç- beş sene sonra Avrupa’da nüfusu en fazla ülke olacağız.  Onlar korkuyorlar, içimizdekiler niye korkuyor anlamıyoruz(!)
    Bugüne kadar bazı siyasilerimizin dediği gibi onlara “batılı dostlarımız” demek doğru değildir. Ancak “batılı müttefiklerimiz” olabilirler. O da NATO ve Avrupa Konseyi gibi ilişkilerimizden dolayı. Onlar ticaret partnerlerimizdir, onların arasında beş milyon civarında işçimiz, çalışanımız ve işverenimiz var. İhracatımızın yüzde ellisini onlara yapıyoruz, ithalatta bu oran daha fazla. Dolayısıyla menfaat ortaklığımız devam edecek, ama hep tetikte ve uyanık olacağız. İkinci Abdülhamid’in yaptığı gibi, onların fikirlerini alacağız ama tersini uygulayacağız. Çünkü onlar bize doğruyu söylemezler, bizi doğruya sevk etmezler, hep bizim tökezlememizi isterler. Çok şükür Ak Parti hükümetleri sayesinde tökezlemeden, oyuna gelmeden yolumuza devam ediyoruz. Minnet etmiyoruz, minnet altına da girmiyoruz. Eskiden olduğu gibi kapılarında dilenmiyoruz, PKK ile ilgili emir ve tavsiyelerine boyun eğmiyoruz.
 

Yazarın Diğer Yazıları