İhanet Mi? Vefasızlık Mı?

Son yıllarda ‘vefa’ kavramı, sadece İstanbul’un bir semtinin adı olarak mı kaldı diye düşünüyorum. Maalesef, vefasızlık çoğumuzun hastalığı ve zaafiyeti. Halbuki bizim büyüklerimiz, ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur’, ‘Yediğin tekneye tükürme’ demişlerdir.
      Bakıyoruz, vefasızlık en çok siyasetçileri sarmış, sarmalamış, vefasızlık adeta siyasetin kanseri olmuş.  Parti liderlerinin en büyük korkusu, yola çıktığı arkadaşlarının vefasız olmaları, yediği tekneye tükürmeleridir. Bir milletvekilinin veya bakanın kendi partisine tavır alması, karşı cepheye geçmesi, hem liderine, hem de seçmenine ihanettir, en hafif tabirle vefasızlıktır.
     Geçen hafta TBMM’inde dört bakanın Yüce Divan’a gönderilip gönderilmemesi için oylama yapıldı. Rüşvetle ve yolsuzlukla suçlanan dört bakanın Yüce Divan’a gönderilmesi reddedildi. Meclis soruşturma komisyonun kanaatine uyuldu ve yeterli suç delili ve gerekçe olmadığı için Yüce Divan?a gitmelerine gerek duyulmadı. Dört bakan hakkında daha önce delillerin yetersizliği gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiş, mahkemede aklanmış, suçsuz görülmüştü. Tekrar siyasi bir mahkeme olan Anayasa Mahkemesine bu bakanların götürülmesi ve ikinci kez yargılanması, paralel yapının ve muhalefetin ekmeğine yağ sürmek anlamı taşıyordu. Kurulmuş giyotine boynunu uzatmaktan farksızdı. Şu aşamada Yüce Divan resmen tuzaktı. Maalesef bu senaryonun arkasındaki kötü niyeti düşünemeyen bazı AK Partili milletvekilleri de muhalefetin ekmeğine yağ sürdüler, paralelcilerin tuzağına düştüler. AK Partili elli kadar milletvekili partilerinin disiplinine, eğilimine, politikasına uymadılar, farklı saiklerle muhalefetle beraber hareket ettiler, karşı yönde, yani dört bakanın Yüce Divan?a gitmesi yönünde oy kullandılar. Bu tutumları Ak Partide bir zafiyet oluşturdu, ihanet tartışmalarına sebep oldu.
Şamil Tayyar ve Mehmet Metiner gibi sözünü sakınmayan bazı milletvekilleri, karşı oy kullanan bu elli kadar milletvekilini ihanetle suçladılar, bunlara ‘hain’ dediler. M. Elitaş gibi yönetici konumundakiler ise, ‘parti içi demokrasinin gereği’ diyerek ihanet suçlamasına katılmadılar.
Şahsen ben de bu milletvekillerinin ihanetle suçlanmasına taraftar olmadım, ancak bunların vefasız olduklarını da belirtmek istiyorum. Ak Partinin seçmeni oylarını tek tek milletvekillerine vermemiş, partinin genel politikasına, hizmetlerine ve Sayın Tayyip Erdoğan’ın dirayetine ve cesaretine oy vermiştir. AK Parti ve onun lideri Sayın Tayyip Erdoğan, 17 ve 25 Aralıkta bir yargı darbesine muhatap olmuş, burada dört bakan koz olarak kullanılmıştır. Buradaki amaç, hırsızları yakalamak değil, AK Partiyi iktidardan etmek ve onun lideri Tayyip Erdoğan’ın başın ı yemektir. Bu gerçeği dağdaki çoban dahi anlamış, Cumhurbaşkanına %52 oy vermiştir. Elli kadar AK Parti milletvekili bu gerçeği anlayamamış(!)
Evet, bizim demokrasimizde, lidere bağlı ve merkez yoklamasıyla aday belirleyen partilerde hiçbir milletvekili kendi gücüyle, bileğinin hakkıyla milletvekili olmaz. Milletvekilleri parti liderinin onayıyla aday olurlar ve seçilirler. Dolayısıyla bütün AK Parti milletvekillerinin Sayın Tayyip Erdoğan’a vefa borcu vardır.
     Hele AK Parti diğer partilerden farklıdır, ulvi bir davanın peşindedir. Bu partide cennete kadar uzanan bir kardeşlik hukuku vardır. Tayyip Erdoğan gibi vefa abidesi bir insana yapılan bir darbe senaryosunun içinde olmak en hafif tabirle vefasızlıktır. Hele Tayip Erdoğan’ın teklifiyle bakanlık makamına kadar gelmiş insanların bugün AK Partinin aleyhinde olmaları ihanetin ta kendisidir. Irmaktan geçerken sırtında taşıyan hayvanı ısıran yılanın hesabı, aleyhte çalışan bu eski bakanlar AK Parti liderine ve seçmenine resmen ihanet etmişlerdir. Bilmem bu insanlar bu seçmenlerin yüzüne nasıl bakacaklar!
    Evet, dört Bakanı Yüce Divan’a göndermek isteyen elli kadar iktidar milletvekili, isteyerek veya istemeyerek paralelin tuzağına düşmüşler, büyük bir vefasızlık örneği sergilemişlerdir. Şahsen kenarda-köşede bir AK Parti mensubu olarak, gördüğüm kirli senaryodan yola çıkarak bakanların bir komploya kurban gittiklerini düşünebiliyorum, kocaman milletvekilleri bunu düşünemiyor. Sayın Tayyip Erdoğan ve Sayın Davutoğlu hırsızları koruyacak kadar karaktersiz değildir. Onlar ‘bu arkadaşlarımızdan şüphemiz yok’ diyorlar, bu milletvekilleri ise paralel yapının planlarına alet oluyorlar. Soruyorum,  o milletvekillerine, siz Sayın Erdoğan’dan ve Sayın Davutoğlu’ndan daha mı dürüstsünüz? Olsa olsa bunlar ya paralel yapının içerideki uzantıları, ya da büyük bir gafletin ve öngörüsüzlüğün içerisindeler. İşte seçim geliyor, milletvekili adayları daha bir titiz araştırılmalı, bir seçmen olarak oyumu kime verdiğimi bilmeliyim. Vefasız insanları milletvekili olarak görmek istemiyorum.


Yazarın Diğer Yazıları