Irkçılık Tarihi Üzerine

    Irkçılığın tarihi, Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in kavgasına kadar gider. Bilindiği gibi, Kabil Habili, bir rivayete göre kadın yüzünden öldürmüştür. Daha doğrusu Habil’in alması gereken kıza Kabil talip olmuş ve bu tartışmadan cinayet ortaya çıkmıştır. Yani cinayetin temelinde nefis vardır, benlik vardır, ben senden daha büyüğüm ve üstünüm kavgası vardır. Irkçılık da bu değil midir? Evet, ırkçılık, kendini üstün, haklı ve ayrıcalıklı görmedir. Tarih boyunca bütün kavgalar, savaşlar, bölünmeler, devletlerin yıkılıp yenilerinin kurulması hep bu tartışmadan, bu yarıştan çıkmıştır. Osmanlı, bu zaafiyetten kurtulup bölünmeyi önlemek için kardeş katline bile cevaz vermiştir. Padişahlar, devletin bekası için kardeşlerinin katline göz yumabilmişlerdir. İçlerine ağlamışlar, ciğerlerine taş basmışlardır. Çünkü saltanat kavgasının neticesinde binlerce insanın ölmesindense bir kardeşin ölmesini yeğlemişlerdir.
     Evet, insanlık bir tek nefisten, yani Adem’den türemiş, çoğalmış ve bugün yedi milyara ulaşmıştır. Dolayısıyla bütün insanlar Adem’in çocukları olmakla aslında kardeştirler. Hucurat Suresinde ifade edildiği şekilde, ‘Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Sonra sizi, şubelere (milletlere) ve kabilelere ( kavim, aşiret ve boylara) ayırdık. Ki tanışıp bilişesiniz (kimlikleriniz oluşsun, coğrafyanıza, memleketinize, renginize ve dilinize göre tanınıp bilinesiniz). Evet, boylara, kabilelere, kavimlere ayrılmanın nedeni övünmek, üstün görünmek değil, tanınmak, kim nereli ve kimlerden olduğunun bilinmesi içindir. Maalesef 1789 Fransız devriminden beri görüyoruz ki, Batı Avrupa’da hortlayan ırkçılık hastalığı bütün dünyayı sarmış, milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş, imparatorlukları yerle bir etmiş, kendi ırkını üstün görme yarışı, diğer ırkları köleleştirme ve hakimiyeti altına alma hastalığı ayrışmayı getirmiş,  devletler ulus kimliklerine göre kurulmuş, konuşulan dillere göre sınırlar çizilmiş, ulus devletleri yeni moda olmuştur. İşte insanlık bugün bu ulus devletlerinin sancısını çekmektedir. Ulus devletleri, içlerinden bulunan farklı dilli ve kimlikli insanları asimileye zorlamakta, farklı kimlikleri ret ve inkar etmekte, ya benim gibi olacaksın ya da yok olacakın demektedir. Ulus devletlerin farklı dillere ve kimliklere tahammülü yoktur.
     İlahi dinlerin yani İslam’ın temel misyonu, insanın içinde olan bu ırkı taassubunu yok etmek ve zararsız hale getirmektir. İnsanlar, din kardeşliğini kan kardeşinin önünde tutarsa, işte o zaman kurtulacaktır. Din kardeşliği ayrışmayı değil dayanışmayı sağlar. İlahi din İslam, başka inançlara hoşgörüyü öğütler, başka inançlara baskı yapmaz, yasaklamaz, birlikte yaşanmasını ister. İslam’da cihadın amacı, inançların önündeki engelleri, yasakları kaldırmak, dinlerin baskısız yaşanmasını sağlamaktır. Bakara suresindeki bir ayette, ‘Dinde yani inanmada zorlama yoktur.  Doğru ile yanlış (hak ile batıl) açıkça ortadadır. Kim Tağutu (batılı-şeytanı ve dostlarını) inkar eder ve Allah’a inanırsa sağlam bir kulpa tutunmuş olur.’ Buyrulur.
     Din kardeşliğine inanmak, sağlam bir imana sahip olmak ırkçılık mikrobunun panzehiridir. Kamil müminlerin olduğu yerde ırk taassubu olmaz, insanlar ırkıyla asla övünmez, bir başkasını dilinden ve renginden dolayı tahkir etmez. Mü’minun Suresinde, ‘Sizin dillerinizin ve renklerinizin farlı yaratılması Allah’ın ayetlerindendir’ buyrulur. Yani rengimiz, dilimiz, ırkımız, övünme sebebi değil, Allah’ın hikmetini ve kudretini gösterir. İşte bu zaviyeden baktığımızda Türkçülük yapan da Kürtçülük yapan da yanlış yoldadır. Bunun adı resmen ırkçılıktır ve başımızın belasıdır, terörizmin sebebidir. Bu güzel ülkede bir ve beraber olarak, güven ve huzur içinde yaşamak ve tarihte olduğu gibi İslam alemine önderlik yapmak istiyorsak, bu ırkçılık mikrobunu içimizden atmamız gerekir. Her kavim ve kabilenin içinde iyiler de kötüler de vardır. Kötüleri yüzünden bütün bir kabile karalanamaz. 
     Öbür yandan iyilerin kötüleri uyarma gibi bir sorumluluğu da vardır. Aksi halde kuruların yanında yaşlar da yanar. Geçmişte helak edilen birçok kavim, kötülerine mani olmadıkları yüzünden helak olmuşlardır. Bu açıdan Kürt kardeşlerimiz içlerindeki kötüleri, teröristleri, canileri ya baskı altına almalı, onları dışlamalı, onlara yardım ve yataklıktan vazgeçmeli, ya da o canilerle birlikte helak olmayı göze almalı. Tarihte hiçbir terör grubu bir devleti alt edememiştir. Hele Türkiye Cumhuriyeti gibi koca bir devlet, milyonlarca sahibinin yanında yedi yüz binlik modern bir ordusu olan bir devlet, bir çapulcu takımına boyun eğmez.

Yazarın Diğer Yazıları