Ortada Hırsızlık Falan Yok

Yaklaşık 13 yıldır ülke yönetimini üstlenmiş, doksan yılda yapılamayanı 13 yılda yapmış, hizmetleri, yatırımları ve ekonomiyi üçe -dörde katlamış, sağlıkta ve iletişimde Avrupa’yı yakalamış hatta geçirmiş bir Ak Parti hükümeti var. Elbette böyle başarılı bir parti daha onlarca yıl iktidarda kalacak, böyle bir hükumetin düşmanları olacak. Elbette böyle bir iktidar partisinin karşısında muhalefet partileri çaresiz kalacak. Çünkü muhalefetin programındaki her güzel projeyi Ak Parti hayata geçirmiştir. Çaresiz kalan, proje üretemeyen, normal şartlarda iktidara gelemeyeceğini anlayan muhalefet partileri, eski yıllarda askerden medet umarlardı, askeri göreve çağırırlardı. AK Partinin ikinci döneminde, 2007’den sonra askerden ümitlerini kestiler. Çünkü asker eski asker değildi, her platformda demokrasiye bağlılığını ifade ediyordu. Bu kez yargıdaki ve medyadaki destekçilerini devreye sokup sokak darbesiyle veya yargı darbesiyle Ak Partiyi iktidardan düşürmeyi istediler, tehdide, şantaja ve iftiraya yöneldiler. Ak Parti çok tecrübeliydi, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan tecrübeler edinmişti, nerede ve nasıl davranacağını biliyordu. Ak Partinin başında çatal yürekli bir lider vardı. Ak Parti 3Y ile yani yasaklarla, yolsuzlukla ve yoksullukla mücadeleyi misyon edinmişti. On iki yıl boyunca da bu misyonuna sadık kaldı AK Parti. Atılan çamurlar tutmadı, her seçimde halkın desteği artmaya devam etti. Önce gezi olaylarıyla sokak darbesi yapmayı denediler, başarılı olamadılar. Arkasından Adı “AK” olan bir patinin üst düzey mensuplarına hırsızlık iftirası attılar, 17 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde bir yargı darbesiyle AK Partiyi alaşağı etmek istediler. Burada Paralel Yapı denilen, devletin kılcal damarlarına kadar girip yerleşen bir yapıyı kullandılar. Profesyonelce üç yıl boyunca hazırlanan yargı darbesinin amacı, önce hükümeti düşürmekti, sonra onun başı olan Tayyip Erdoğan’ın başını yemekti. Evet, hırsızlık sadece kılıftı. Yargıdaki adamlarına, polisteki yandaşlarına o kadar güvendiler ki, başarısız olabileceklerini hiç düşünmediler, karşılarında halkın sevgilisi, kararlı, cesur, şuurlu ve firasetli bir liderin varlığını göremediler. Evet, o günün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan bu ufuksuzlara ve onların haince planlarına pabuç bırakmadı, hazırlanan giyotine boynunu uzatmadı, elindeki meclis çoğunluğunu, arkasındaki halk gücünü kullandı ve darbecileri püskürtmesini bildi. Tuzakları ters tepti, kazdıkları kuyuya kendileri düştü. Tayyip Erdoğan gibi bir çatal yürekli bir başbakan başta olmasaydı vay halimize. Bugün ekonomisi otuz yıl öncesine gitmiş, tırnaklarıyla biriktirdiği yüz elli milyarlık Merkez Bankası kaynağı çarçur edilmiş, döviz iki- üç katına fırlamış, faizler ve enflasyon almış başını gitmiş, belki bir teknokrat veya bürokratik hükümete mahkum olmuş, belki de askeri darbeye muhatap olmuş bir ülke durumuna düşecektik. Sayın Tayyip Erdoğan’ın feraseti sayesinde uçurumun kenarından döndük.
Evet, dört bakanla ilgili iddialar tamamen iftiradan ve şantajdan ibaret.  Bunu ilk derece mahkemenin verdiği takipsizlik kararından anlıyoruz. Gördük ki, paralel savcılar ve yargıçlar ağızları mühürlü torbaları açmadan karar vermişler, hatta iddianameyi ve mahkeme kararını çok önceden hazırlamışlar. Sonuçta ilahi adalet tecelli etti, o iftiracı savcılar bugün açığa alındı. Belgesiz ve ilkesiz davrananlar, insanların şerefiyle oynayanlar hesap verecekler.
Evet, Ak Partinin hırsızları himaye etmek gibi bir tutumu asla olmamıştır. Bu dört bakanın temiz olduğu hakkında şüpheleri olmamasına rağmen Meclisteki bütün partilerden oluşan araştırma komisyonu kurdular, dört bakan hakkında mahkeme takipsizlik kararı verdiği halde komisyonu dağıtmadılar, hazırladıkları raporu oylama safhasına getirdiler. Komisyon oylamasını 5 Ocak 2015 tarihinde yapacak. Belki de bu yazı yayınlanmadan önce oylama yapılmış olacak. Sızan bilgilere göre, hırsızlıkla ilgili somut hiçbir delil ve belge yoktur.  Sadece suizan vardır, önyargı vardır, yargısız infaza niyetli muhalefet milletvekilleri vardır.
Ben şahsen, dört bakanın da o günkü kabinenin en dürüst üyeleri olduğuna inanıyorum. Onlar paralel yapının kurbanı oldular. Sanırım onlar paralel yapının ayağına bastılar, paralel yapıya bakanlıklarında geçit vermediler veya paralelcilerin faaliyetleri hakkında şüpheleri ve ikazları oldu. Cumhurbaşkanımızın çocukları zaten kurdukları vakıf ve dernekler yoluyla kendilerini gençliğin hizmetine adamış insanlar. Öyle babanın öyle çocukları olur. Sayın Tayyip Erdoğan’ı ve çocuklarının kirletmek isteyenlerin kendileri kirlidir. Meyveli ağaç taşlanır.
Çok şükür, kim zalim, kim mazlum öğrendik, şer sandığımızdan hayır çıktı, beraber yola çıktığımız insanların iç yüzlerini anlamış olduk. Maalesef ülkenin ekonomisine yazık oldu. Diğer tertemiz cemaatlere karşı da halkta bir güvensizlik oluştu, onlara yazık oldu.
Buradan sesleniyorum, Ak Parti milletvekilleri saflarını daha kavi tutsunlar, bakanlarını yedirmesinler. Olayı Anayasa Mahkemesine bırakmasınlar, TBMM’nde çözsünler. Amaçları üzüm yemek olmayıp bağcıyı dövmek niyeti taşıyanlara fırsat vermesinler, Mecliste son noktayı koysunlar.  İftiraya uğrayan Bakanlarımız da televizyon kanallarında daha çok görünsünler, kendilerini savunsunlar ve halkın içine salınan kuşkuları gidermenin yolunu arasınlar. Gerçekleri duymak ve görmek istemeyen, kalpleri örtülü, ipi eline alıp dolaşan cellatlara bir diyeceğimiz yok. Allah onlara şifa versin!


Yazarın Diğer Yazıları