ÜÇ MESLEK ÖRGÜTÜ İFLAH OLMAZ

    "Vadesi gelen köpek cami duvarına işer” der bir darb-ı meselimiz. Son günlerde yüzde doksan dokuzu Müslüman dediğimiz bu ülkede İslam düşmanlarının sesi daha gür çıkmaya başladı. Bazı sivil toplum örgütlerinin, bazı baroların başındaki azınlık bir grup, kültürümüze ve tarihimize daha çok saldırmaya, pervasızca açıklamalar yapmaya başladılar. Bu odaların ve baroların başındakiler bu cesareti, bu yetkiyi nerededen ve kimden alıyorlar? Yoksa devletin içinde darbeci zihniyet hala diri mi duruyor?  Onların kulağına birileri üflüyor mu, "siz konuşun, arkanızda biz varız” mı diyorlar?

      Evet, bu ülkede oyları hiçbir dönem yüzde otuzu geçmeyen sol kesim, yıllar önce birçok oda, sendika ve dernek yönetimlerini ele geçirmişler, buralardan avazları çıktığı kadar bağırıyorlar, seçilmiş hükümetlere kafa tutuyorlar. Kimse de bunları değiştiremiyor, bunları yerinden, makamlarından edemiyor. Bazı odaların yöneticileri kırk yıldır hiç değişmiyor. Halk, oylarıyla hep sağ hükümetler seçildiği, devlet yönetimini hep sağ kesim üstlendiği halde, bürokraside ve sivil toplum örgütlerinde hep sol, söz sahibi- iktidar olmuştur. Çünkü inançlarına bağlı olan sağ kesim, sivil toplum örgütlerini hep boş vermiş, bölünmüş, bir güç oluşturamamışlardır. Geçmişte birçok odayı, sendikayı ve derneği kurmuşlar ve bugüne kadar yönetmeye devam etmişlerdir. Öyle odalar var ki,  aynı başkanlar kırk yıldır yönetmeye devam ediyor. Bir tarihte Ak Parti Hükümetleri bunların yöneticilerini iki veya üç dönemle sınırlandırmak istedi ve çıkarılan kanun mahkemeden döndü. Bir daha bu konuya el atan olmadı. Baroların ve odaların öyle bir seçim sistemi var ki, bir oy fazla alan tüm yetkileri alıyor, muhalefete hiç söz düşürmüyor. Üstelik seçime bütün üyeler katılmıyor, azınlık bir grup tarafından seçiliyorlar ve yıllarca buralarda saltanat sürüyorlar.

   Özellikle üç sivil toplum örgütü sağ hükümetlere takoz olma, halkın değerlerine karşı çıkma noktasında dikkatimizi çekiyor. Barolar Birliği, Mimarlar Odası ve Tabipler Odası, hep kafa ağrıtmaya, sağ hükümetlerin önünü kesmek için yollara dökülmeye devam etmişlerdir. Yüzde doksandan fazlası Müslüman olan bu ülkenin Taksim meydanına Mimarlar Odasının engelinden dolayı cami yapılamamıştır yıllarca. Aynı meydanın bir köşesinde Kilise ve Havra varken, cami yaptırmamışlardır. Çok şükür AK Parti o engeli aşmayı başarmış, yıllarca yapılamayan camiyi yapmıştır. Koronavirüsle mücadele ettiğimiz şu günlerde Tabipler odası iftira atmaya, hükümeti karalamaya devam etmiştir. Salgın yönetimini birçok zengin ülkeden daha iyi yaptığımız, daha az can kaybı verdiğimiz halde, Tabipler Odası hep barağın boş tarafından bakmış, mesnetsiz iddialara sarılmış,  sürekli yalan üretmiştir. Son günlerde Ankara, İzmir ve Diyarbakır Baro başkanlarının açıklamaları yenilir yutulur cinsten değildir. Gözümüzün içine baka baka kutsal kitabımızın hükümlerine saldırdılar ve "çağlar ötesinden gelen ses” diyerek bu milletin diniyle alay ettiler, kin kustular.

   Evet, Diyanet İşleri Başkanımız geçen haftaki Cuma hutbesinde çok önemli bir konuya değindi. Zinanın en büyük haram olduğunu, Lutiliğin yani oğlancılığın Allah tarafından lanetlendiğini, bu tür günahların aileyi yok ettiğini ve eşrefi mahlukat insanı hayvani  bir hayata indirdiğini anlattı. "Vay, sen misin bunları söyleyen. Diyanet İşleri başkanımıza demediklerini bırakmadılar.  Zina edenlerin, nikahsız yaşayanların, erkek erkeğe birlikte olanların, lezbiyenlerin,  eşcinsellerin tercih hakkı yok mu? Bunların yaşam hakkına müdahale gericiliktir, çağlar öncesine hitap eden bir din ve peygamberin görüşüdür.”  gibi hezeyanlar savurdular.  Bu din ve millet düşmanlarına da maalesef bu ülkede yüzde otuz oy alan CHP gibi bir parti sahip çıktı ve arkalarında durdu. Ne günlere kaldık Ya Rabbi! Bu ülkenin insanı ne hale gelmiş de haberimiz yok. Böyle bir partiye bu ülkenin yüzde otuzu hâlâ oy veriyor. Bu BARO başkanlarının arakasında birileri durabiliyor.  Yazıklar olsun. Müslümanlar olarak sesimiz daha gür çıkmalıydık diyorum.

     Evet, bu din düşmanı, bu millet karşıtı meslek odalarının varlıkları ve yetkileri yeniden ele alınmalı. Başta seçim sistemleri değişmeli, başkanları iki dönemden fazla seçilmemeli ve bu örgütlere üye olma zorunluluğu kaldırılmalı.  Diploması ve belgesi ve ilgili bakanlıktan veya mülki-yerel idareden izin ve onay alan her meslek sahibi mesleğini yapabilmeli. Odaların görevi, sendikalar gibi üyelerinin haklarını savunmaktır. Milletin değerlerine savaş açmak veya rejimin bekçiliğini yapmak değildir. Bu ülkede odaların yönetiminde olmayan, ancak inanç değerlerine bağlı milyonlarca avukat, mimar ve tabip var. Bu boralar ve odalar bunarı temsil etmiyor. Çoğunluk, seçim sisteminden dolayı seçime katılmıyor. Hükümetin önünde duran en önemli sorun bu olsa gerek. Geçmişteki darbelerin arasında hep bu odalar ve barolar olmuştur.


Yazarın Diğer Yazıları