ERİNMEDEN
Sokağa döndüğümde, trafik ışıklarına yaklaşırken gördüm onu. Duran trafikte karşıya geçmeyi planlıyordu ama tıka basa doldurduğu pazar arabası ne kadar çekmeye çalışsa da gitmiyordu. Üstelik arabanın tekerinin biri kırıktı ve onun yaşı ancak 8-9, boyu da pazar arabası kadardı.
Hemen arabayı kenara çekip dörtlüleri yaktım ve koşarak yanına gittim.
- Nereye gideceksin? diye sorunca, karşıdaki dükkanı göstererek:
- Annem orada beni bekliyor. Oraya geçeceğim.
Arabanın üzerindekilerin bir kısmını alıp taşıdım. Sonra kırık pazar arabasını beraber karşıya geçirdik .
-Sen bunu tek başına nasıl buraya getirecektin delikanlı? Çok ağır bu, dedim. Cevap; boynunu yana bükerek omuz çekmesi oldu.
Aklıma caddenin köşesindeki okey salonunu dolduran kalabalık insan topluluğu geldi . Neredeyse her akşam içerinin dolu olduğu dışarıdan görünürdü.
Haftada bir arkadaşlarla oyun belki eğlencedir ama her gün bir oyun masasının etrafında ömür harcamak tembelliktir.
Hayat yükünü bazılarının omzuna erken ve sert bırakır. Tıpkı bu çocuk gibi. Onların tembellik edecek lüksleri olmaz ama zannettiğimizin aksine bu zorluklar onları güçlü bir yürek sahibi yapar. Sadece dozunu iyi ayarlamak lazım.
Evladı tembel etmeyeceğim diye boyundan büyük, taşınması neredeyse imkansız, kırık ayaklı bir pazar arabası ile baş başa bırakmak; onu çaresiz hissettirerek, asileştirebilir. En güzeli;
- Evladım gel bana yardım et, senin yardımına ihtiyacım var, diye zorlukları paylaşmaktır.
Adana lehçesinde "erinmek” diye geçen tembellik; hiçbir işe iştah duymamaktadır ve Peygamberimizin(s.a.v) bile Allah'a sığındığı bir hastalıktır.
İnsan; üretmeye, yeni bir şey yapmaya , alışılagelmiş bir iyiliği devam ettirmeye iştahlı olmalıdır.
Erinmeden erişmeye çalışmalıyız..
Yazarın Diğer Yazıları