GÖĞE BAKALIM
Yaşamak; biraz da "yapmam” derken belki severek, belki mecbur kalıp yaptıklarımızdan, söylemem derken bülbül kesilmelerimizden , "bu bana söylenmez” derken duyduklarımızdan, hayretlerimizden , lâl oluşlarımızdan, bugün yâr olanın yarın bâr oluşundan ibarettir.
Doğuştan gelen sebepsiz neşemiz gönül yorgunluklarımız çoğaldıkça azalır. Onu korumak; işte bu "yapmam, söylemem, düşmem, istemem, gitmem gelmem” leri” belki” lere çevirmekle mümkün olur.
Çağın insanı eksik olan her şeyini maddeyle tamamlanacak zannettiği için kahve içecek dostuna değil fincanına önem verdi.
Herkesin önüne kendisi için bir dev aynası, ihtiyaçları için ise yokluk aynası konuldu. Kendimizi her şeyin en güzeline layık gördüğümüzden ihtiyaç listemiz ve beklentilerimiz hiç bitmedi.
Tüketim çarkının ihtiyacı olan motivasyon ise trend, moda, akım gibi içeriklerle oluşturuldu. Bir oyuncak üretiliyor; tüm çocuklar aynı anda onu anne- babalarına aldırıyor. Akım adı altında bir hareket başlatılıyor; ardı ardına herkes onu yapıp göstermenin derdine düşüyor.
Bunun kime ne faydası var? Demiyoruz. Sadece yapıyoruz.Gönül yorgunluklarını gidermek için ihtiyaçlarımızı değil, sahip olduklarımızı hayatımızda ana akıma koyabilirsek, teknolojiyi işlerimizi rahatlatmak için kullanıp insan ile ilgilenebilir isek, bir tek kişiye bile faydalı olmanın zevkini ruhumuza sık sık hatırlatabilirsek sanki yükleri hafif edebiliriz.
Biir dostun terasına masa sandalye kuruyoruz. Dosta dönüp:
- Ya hiç masa sandalye kurmasak; bir kilim serip gökyüzüne baksak, gecenin muhteşem gizeminde yıldızları sayarak sohbet etsek ne güzel olur aslında” dedim.
Sahi hiç gökyüzü seyretmediğimizden mi insanların yüzü hep yorgun?
Gökyüzü bize sonsuz olanı; sarıp iyi edeni, YÂR olanı hatırlatır … Göğe bakalım…
Yazarın Diğer Yazıları