GÖZ AYDINLIĞI

Hangisine sevinsem, hangisine heyecanlansam bilemedim. Askeri bir kışlanın dünyanın sayılı kütüphanelerinden biri haline dönüştürülmesine mi, yoksa bu eserin dünyada 56 tane olan sürdürülebilir kütüphaneler zincirine Türkiye'den katılan ilk kütüphane olmasına mı?.

İmanımızda yapılan bir işin niyeti kendinden önce gelir .Niyet hayır ise ; çoğu zaman akıbet hayırdır. Eskaza hayır olmasa bile niyetinden ötürü hayır muamelesi görür.

Rami kışlası 250 yıl önce yaptırılırken peygamber emaneti askerlerin yuvası olsun niyetiyle yaptırılıyor .Yaptıran paşanın adından dolayı Rami ismini alsa da manası yapılan işin mahiyetine ve niyetine uygun "soylu ,yiğit” demek. Bu soylu niyet 1960 yılına kadar bilfiil kışla ve depo olarak kullanılıyor.

Bir buçuk yılda restorasyonu tamamlanan ve dünyada eşine az rastlanan bir tesis olan kütüphane; tam bir kültürel miras olacak cinsten. Üç yaşından itibaren her yaş için etkinlik, okuma, gösteri, söyleşi salonlarının bulunduğu; el yazması eserlerden en güncel eserlere kadar zengin bir içeriğin ziyaretçilerini beklediği kütüphanenin bahçe peyzajı da göz dolduruyor. Hem İstanbul'a hem kültürümüze hem tarihimize yakışıyor. Savaşlar ve yıkım sırasında elimizden alınmış nadide el yazması eserlerimizin de tamamının Avrupa kütüphanelerinden toplanıp getirilmesine vesile olur duasıyla istanbul'a gitmek için güçlü bir sebep olmuş bu eser.

Basit düzeyde harekeli yazılmış olan metinleri okuyacak kadar az bildiğim için osmanlıca bir eser okurken o zengin dil kullanımını bırakıp en çok 1000 kelimenin içine hapsolmaktan duyduğum derin hicapla kahroluyorum. Okuyamadığım her kelimeden ziyade ; okuduğum halde anlayamadığım kelimelerin üzüntüsü gözyaşı olup elime damlıyor. Benim dedelerim ile, alimlerim ile şairlerim ile aramdaki bağı ve manayı koparanları affetmiyorum.

İlim aktarımı için kurulan bir üniversitenin :

" Sadece benim gibi düşünürsen, bilimin ve ilmin değil benim penceremden bakarsan sana öğretim yaparım” anlayışındaki bir kısım öğretim üyeleri üç yıldır hiçbir şey yapmadan ayakta dururken; onların yarı zamanında böyle bir eserin meydana getirilmesi umudumuzu kuvvetlendiriyor.

Devletin Üniversitesine devlet başkanının kendi yetkisinde olan rektör atamasını beğenmeyip; ilim okutmaları gereken binaya sırtlarını dönerek, sadece ayakta durup ,üç yıldır bilgi üretip öğreticilik yaparak almaları gereken milyarlarca liralık maaşlarını afiyetle ceplerine indirip, çoluk çocuklarına yediren bu insanlar acaba bu millete tembellik ve ihanetlerinin vebalini nasıl ödeyecekler?.

Bir tarafta kültürel mirasımız nesilden nesillere aktarılsın çabasındaki güzel niyetler ve bu niyetlere sahip ölmeyen alimler, bu niyetlerle kaleme alınan eserler, bir tarafta da öğreticilik yapması gerekirken bomboş bir hiçlik ile üç yılı hebâ eden ama maaşını hiç reddetmeyen, son kuruşuna kadar afiyetle yiyen düşünce yapısı…

Birincisi eserleriyle hep sürdürülebilir, ikincisi ise hep kaybetmeye mahkum.

Rami derin mirasımızın nesilden nesle aktarımı için adı gibi soylu bir hayır olmuş.Emeği geçen her kese; başta cumhurbaşkanımız olmak üzere binlerce teşekkür…


Yazarın Diğer Yazıları