SONUÇ

Uçağın kalktığı havaalanının ismini karıştırdığı için uçağını kaçıran kadın;

- Şimdi tatile gidemiyor muyuz? sorusunu soran genç kızına;

- Ne yapayım; size jet mi getireyim, helikopter mi? Diyor.

Nedendir anlayamadığımız bir şekilde bu halleri yanlarındaki biri tarafından kameraya alınıyor. Olayın ikinci yarısı; özel bir helikoptere hazırlanan çiçekler ve pasta eşliğinde kocası, hanımefendiye ve çocuklara sürpriz yapıyor. Onlara helikopter getirtiyor .Tüm bu güzel (!)olayları biz sosyal medyadan izliyoruz.

Olaya hem özenip, hem de” görgüsüzlük” yorumları yazan pek çok kişi de daha azına sahip olduğu için bunun arabalı, trenli, motorlu halini yapıyor. Yani aslında imkana sahip olsa; aynısının daha fazlasını yapacakken sadece sahip olamadığı için kafa sallayıp” çık ,çık” çekiyor.

Hepimizin elindeki imkanı sergileme hastalığı öyle bir normalleşti ki ; küçük çocukların” benim babam senin babanı döver” modundaki kavgalarının bin kat ötesinde ve koca koca dediğimiz yaşlarda..

İnsan evladı acı ya da tatlı yaşadığı ânın değerlenmesini ,hayatına bir tuğla olmasını, bu tuğlalardan meydana gelen yapıdan memnun olmak ,kalitesini savunabilmek istiyorsa; kendini gösterme, önemini kanıtlama, kendini paha biçilmez görme hissiyatından kurtulmalı. Ânı kendi için severek yaşamalı.

Sonra böyle bir sosyal kültür ile büyüyen çocuklar, gençler; bu mikrobu ahlakından uzaklaştıran bir aileden ,arkadaştan, eğitimcilerden, komşudan beslenemiyorsa ortaya çıkan görüntü; kameralar eşliğinde karnesini öğretmeninin elinden saygısızca çekip yırtan, kutsalına kitabına tekme atan, kız arkadaşlarını” sen benim erkek arkadaşıma nasıl mesaj atarsın” diye dövüp, engelli arkadaşlarına topluca eziyet edip ,alay eden acizler oluyor.

İçimizdeki istek canavarının sınırsızlığı, hukuksuzluğu korkunçtur. Ahlakın ,vefanın, saygının ,merhametin, sevmenin, ölçülü olmanın, güzelliği aramanın ve taşımanın çizgileriyle ona hudut çizmeliyiz. Değiştirirken kendimizi, paylaşırken etrafımızı öncelik edinmeliyiz.

Doğru bir işin sorumluluğu alınacaksa;” ben de varım” derken, bir ödül geliyorsa” biz” demeliyiz.

Duydukça güneşin sıcaklığını hissettiren çocuklar, gençler; bu hastalıkların şifası. Kendi harçlığını o gün para getirmeyen arkadaşı ile bölüşen, hatta o gün su içip hepsini arkadaşına veren, babası ölen arkadaşının yanında artık hiç babasıyla ilgili anılarını anlatmayan, arkadaşı üzüntülü diye en sevdiği pastayı yapıp yanına giden, anne- babası ile her yediği yemeği en güzel yemek ilan eden, evlenince tek taşını değil sevgisini gösteren, bunun da ilanını değil aslını yaşayan, yaşatan ,helikopterini bir hastanın şifası için kullanan, motorunu bir genç kızın sınava yetişmesi için süren, arabasını ihtiyacı oldu diye arkadaşına” istediğin sürece kullan” diye teslim eden çok güzel yürekler var.

Kötü örneklerin azlığı, iyinin çokluğu ve sürekliliği umudumuz bizim. Biliyorum güzellik bayrağının taşıyıcısı hep artacak…


Yazarın Diğer Yazıları