Kazakistan’da Geçmişten Bugüne Dini Hayat

 Din, ulusların tarihinin ve kültürel yapısının en önemli ve en etkileyici unsurlarından birisidir. Öncelikle şunu belirtelim ki, bütün dinlerin insanın yaratılmasıyla ilgili inançları vardır. Özellikle kaynağı “Allah ve Peygamber” inancına bağlı olan ve bizim İlâhi Dinler olarak adlandırdığımız “İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik” Dinlerinde Tek Tanrı inancı vardır. Türklerin inanç tarihine baktığımız zaman da “Gök Tanrı” olarak vasıflandırılan bir Allah inancı vardır. Zaten bundan dolayıdır ki Türkler Müslümanlığı seçmekte zorlanmamışlardır. Hâlbuki daha önce Konfüçyanizm, Taoizm, Budizm, Lamaizm, Zerdüşlük, Manilik, Hıristiyanlık ve Musevilik dinleriyle tanışmışlardı. Fakat kanımca İslam dinindeki Tek Tanrı inancı, ibadetler arasında kurban ve zekât gibi görevlerin olması, ruhun ölmeyerek ahirete intikal etmesi ve orada Cennet ve Cehennemin olması ve en son olarak da fetih ve cihat gibi cengâverlik görevinin ifa edilmesi onların Müslüman olmasını kolaylaştırmıştır. Talas Savaşı ile başlayan süreç 10. Asırda kitleler halinde İslam dinine tabi olmalarıyla devam etmiştir.
Her ne kadar o asırlarda Türk Boyları kendi aralarında keskin bir şekilde ayrılmamış olsalar da bugünkü Kazakistan topraklarında yaşayanları Kazaklar olarak adlandıracak olursak Müslüman olma süreçleri kuzeye doğru baktığımızda 17. asra kadar devam etmiştir. Yani buradan hareketle şunu söyleyebiliriz; Kazaklar İslamiyet’i hazmede hazmede kabul etmişlerdir.
Ruslarla mecburen ilişki içine girmeleriyle birlikte dini inançlarında ve ibadetlerinde birtakım zorlamalara mâruz kalmışlardır. O kadar ki; Kuran meal ve tefsirleri yasaklandığı için, dine duyarlı Kazaklar hızla Kuran’ı ezberlemeye başlamışlardır. Bu vesileyle her bölgede onlarca hafızlar kutsal kitaplarını okumaya ve okutmaya devam etmişlerdir. Bilhassa köylerde İslamiyet’in öngördüğü hayat şekli devam ederek Cuma namazlarını ve sünnet merasimlerini hiç ihmal etmemişlerdir. Şehirlerde bile cenazelerini İslâm’ın emrettiği şekilde defnetmişler ve taziyelerde Kuran okumuşlardır. Ölünün yedisi, kırkı, yüzü ve yıldönümü o günden bugüne aynen devam edip gelmiştir. Mezar ziyareti ve ruhuna Kuran okumak dua göndermek çok makbuldür.
Ruslar bütün Ulu Türkistan coğrafyasında dini kendi kontrolünde tutabilmek için, Taşkent, Bakü, Ufa ve Mohaçkale’de dini merkezler kurarak oralarda kendi güdümlerinde din adamları yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bu din adamları sosyalist sistemin istediği şekilde dini inançları yaymaya çalışmışlardır. Bunlardan en bârizi de alkollü içki kullanmanın günah olmadığı baskısıdır.
Buna rağmen Ahmet Yesevi hazretlerinden gelen tasavvuf inancı hiçbir zaman kaybolmamıştır. Üstüne bir de Nakşilik, Kadrilik ve Kübrevilik gibi tarikat düsturları doğmuştur. Bu mutasavvıfların kabirlerinin ziyareti insanların dini inancalarını ve ibadetlerini hep canlı tutmuştur.
Bütün bunlara rağmen Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra toplumda ekonomik ve siyasi alandaki gelişmelerin yanı sıra dini ve manevi yönde de önemli değişikliklerle tanıştı. İnanç özgürlüğüne kavuşan Kazaklar, geleneksel dini hayatlarını çok daha rahat yaşamaya başladılar. Fakat bu özgürlük sonucunda bazı istenmeyen durumlar da oluşmaya başladı. Ata-baba dinlerine ters düşen birtakım hareketler Kazakistan’da cirit atmaya başladılar. Yasaların boşluğundan faydalanan ve daha ziyade Hıristiyan dünyasından ve ABD’den yayılan Yehova Şahitleri, Evangelistler ve Satanistler gibi sapkın inançlar yoğun bir misyonerlik faaliyetlerine başladılar. Bağımsızlıktan sonra ekonomik sıkıntıya düşen insanlara bazı maddi yardımlarla onları kendilerine çekmeye çalıştılar. Birçoğu inanmasa da inanır görünerek onların çalışmalarına katıldılar. Onun için ben yeni çıkan din yasasını cân-ı gönülden destekliyorum. Yukarıda bahsettiğim yasal boşluktan faydalanarak yedi kişi bir araya gelerek biz bir dini hareketiz diyerek istedikleri şekilde faaliyet gösterebiliyorlardı. Ama şimdi resmi din ve mezhep olarak İslam dininin Hanefilik mezhebi kabul edildi. Bunun dışındaki dini hareketler izin verilmiyor. Böylece kendilerini Müslüman olarak tanıtan Vahhabilik ve Hizbuttahrir gibi sapkın inanç yolları da tıkanmış oldu.
Elimizdeki verilere göre Kazakistan’da 1989 yılında 30 dini inanca bağlı 700 cemaat vardı. 2003 yılına gelindiğinde bu sayının 3000’i geçtiğini görüyoruz. Bunların nerdeyse yarısı ise İslâm dini maskesi altında faaliyet gösteriyorlardı. Dine ve din adamlarına büyük saygı duyan Kazaklar, bilhassa Müslümanız diyen din adamlarına inanıyorlar ve onların dediklerine harfiyyen uymaya çalışıyorlardı. Bunu bilen İslâm karşıtları da Kazakların inanç sistemlerini bozmak ve provoke etmek için Müslümanlıkla alakası olmayan birtakım gurupları İslâm dinindenmiş gibi göstererek onları terörize etmeye çalıştılar. Ancak Kazak halkının engin sağduyusu sayesinde başarılı olamadılar. İşte bu yüzden yukarıda bahsettiğim yeni din yasasının doğru olduğunu savunuyorum.
Bugün itibariyle 17 milyona yaklaşan Kazakistan nüfusunun %60’ı Kazaktır. Kazakistan topraklarında yaşayan Tatarlar, Özbekler, Ahıskalılar, Uygurlar ve Kırgızlar gibi diğer Türk boylarıyla birlikte Kazakistan’ın %70’i Müslümandır. Ortodoks, Katolik ve Protestan olmak üzere toplam Hıristiyanların oranı ise %28 civarındadır. Geri kalan az bir kesim ise uzak doğu dinlerine mensuptur. Buradan hareketle biz Kazakistan Cumhuriyeti’ni İslâm Ülkeleri gurubuna katmaktayız. Nitekim Kazakistan bağımsızlığından sonra İslâm İşbirliği Teşkilatı’na üye olmuştur.
Kazakistan’ın bağımsızlığından önce 1990 yılında sadece 68 cami varken günümüzde Din İşleri Başkanlığına kayıtlı 2500 cami vardır. Sadece 16 büyük şehri olan bir ülke için bu sayı az değildir, en küçük bir köyde bile mutlaka bir cami vardır. Büyük camilerin açılışına Cumhurbaşkanı mutlaka katılır ve ilk namaz da onunla birlikte kılınır.
Burada önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Bazı kaynaklarda Kazakistan’ın çok uluslu bir devlet olduğundan ve yüzden fazla etnik yapıyı bünyesinde barındırdığından bahsedilir. Bu kesinlikle doğru bir veri sonucu değil. Bugün itibariyle Kazakistan’ın nüfusunu 17 milyon olarak kabul edersek bunun 11 milyonu Kazaklardan oluşuyor. 3 milyon 700 bin Rus, 490 bin Özbek, 310 bin Ukraynalı,  235 bin Uygur, 203 bin Tatar, 180 bin Alman, 100 bin Koreli ve 100 bin de Ahıska Türkü yaşıyor Kazakistan’da. Yani nüfusu 100 bini aşan etnik guruplar bunlar. Özbek, Tatar, Uygur, Ahıskalı, Azerbaycanlı, Kırgız, Çuvaş, Karaçay, Çerkez ve Moldovyalıları da ayrı bir etnik gurup olarak saymayıp Müslüman-Türk yani Kazaklara dâhil edecek olursak ki bunların sayısı da 1,5 milyonu buluyor, dolayısıyla Kazakistan’ın 13 milyona yakını Kazaktır. Bütün bu gerçeklerden hareket edecek olursak Kazakistan ezici bir çoğunlukla Kazaklarındır.
Sonuç olarak şunu vurgulamak istiyorum. Kazakistan Ulu Türkistan Coğrafyasının en önemli devletidir. Gerek kültürel açıdan gerekse tarih penceresinden baktığımız zaman Kazaklar devlet olma süreçlerini uzun bir zaman diliminde başarıyla yaşamışlardır. Bugünkü Kazakistan’ın temelinde Hunların, Göktürklerin, Karahanlıların, Altınordalıların ve Kazak Hanlıklarının teşkilatları vardır.  Bütün bunlardan sonra Kazakların bu devlet olarak yaşama alışkanlıklarının sonsuza kadar devam edeceğine inanıyorum.


Yazarın Diğer Yazıları