ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Bu amaçla fütüvvetnameler arı Türkçeyle yazılıyordu, Yahya bin Halil Şuban'ın fütüvvetnamesinde şöyle deniliyor: "Gördüm ki fütüvvet kapusunda oturub fesvasıyla amel eden yiğide ve ahiye ve şeyhe bir sahih fütüvvet nâme yokdur ki güçleri yetdüğünce bilüb öğrenüb amel edeler. (...) Diledim ki kaadir olduğum mikdarı fütüvvet ilmini beyan kılam. İlim-i tefsirden ve hadisden ve kısas ve tezkiretü'l-evliyadan ve Hazret-i Aleyhisselâmın menakıbinden ve esrarü'l- ârifinden ve dahi enva'-ı dürlü kitablardan gereklüsün çıkardım, yazdım şöyle ayan ve beyan kıldım ki şeyhin ve Ahinin ve yiğidin yolu nedür ve fütüvvet nedür.(...) Arab dilinden Türki'ye döndürdüm. Anınçün Türki dilince yazdım ki âsan ola.(...) Zira ili ve kavmi Türkî bilürler. Biz dahi anınçün Türkî beyan kıldık.(...) ve dahi ehl-i fütüvvet oldur kim kıyamet gününde kimesne andan hak da'va etmeye(...) Kişiyi fesad işlerden men' eyleye eyi yola kılavuzlaya ve şer yolları terk etdüre. (...) Mesela fütüvvet bir ağacdır. ol ağacın kökü imandır, yani inanmakdır. Ol ağacın özdegi Hakk teâlâ yoluna ihsan kılmakdır. Ve ol ağacın budakları sıdk u safadır ve hidayet ve emanet saklamakdır. Ve ol ağacın yaprakları, ödü hayadır ve kerem-i mürüvvetdir ve ol ağacın yemişi ma'rifetdir(...) Pes imdi yigide ve Ahiye ve şeyhe lâzımdır ki fütüvveti okuyub amel ede.(...)     Şeyhlik ve ahilik ve yigidlik bir nice dürlüdür. Bir dürlüsü budur ki, yigidlik bir nesneye heves etmeğe derler. Ahilik ol işe başlamağa derler, şeyhlik ol şeyi tamam etmeğe derler."     Fütüvvetnamelerin ortaya koyduğu ortak noktaların bir idealler yelpazesi oluşturduğu dikkati çekiyor.     Telkinler ve koşullandırmalar ne denli etkili olsa da,cazibesi en azından fütüvvet kadar güçlü olan "para kazanmak" faktörü karşısında bu ilklere ne düzeyde uyulabildiği konusunda ise tarihin önümüze serdigi çelişkiler çok. Fütüvvetin tekke ve zaviyelerle esnaf loncaları aracılığıyla topluma yerleştirmeye çalıştığı ideal ilkeleri merhum Abdülbaki Gölpınarlı, incelediği fütüvvetnamelerden şöyle sıralıyor;   1)     İyi huylu olmak, bunun için nefisle mücadele etmek, Tanrı buyruklarını tutmak, kendisini     halka (insanlığa) vakfetmek, herkese iyilik etmek, cömert olmak, konuk sevmek, din ve mezhep farkı gözetmeden herkesi bir görmek, bütün insanlara sevgi beslemek; 2)     Fütüvvet, peygamberler yoludur. Tanrı için her türlü özveriye sevinçle katlanılmalı,     katılınmalıdır. Batıldan kaçınmak, bağışlayıcı olmak, konuk ağırlamak ve şölen vermek de bunun bir gereğidir. 3)     Fütüvvet önceki peygamberlerden Hz. Muhammed'e, ondan da Hz. Ali'ye geçtiği için     Hz. Ali'yi fütüvvetin kutbu bilmek. 4)     Hz. Ali'nin bellerini bağladığı 17 kişiye "kemer-bestegân denir. Bunların en önde geleni     de Selman-ı Farisî'dir. Selman da kimilerine şed bağlamıştır. Bu nedenle şed bağlama, Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin kurduğu bir töredir, bunsuz fütüvvet olmaz. 5)     Fütüvvetin ön koşulları; vefa, doğruluk, güvenme, cömertlik, alçak gönüllülük, arkadaşa öğüt verme ve onları doğruluğa yöneltme, tövbe, güçlüyken bağışlama, yücelerde iken     tevazu gösterme, yoksulken bile minnetsiz iyilikte bulunma ve mutlaka bir zenaat sahibi     olmaktır. 6)     Şed kuşanıp fütüvver yoluna giren kişinin beli ve karnı haramdan, dili dedikodu, iftira ve gereksiz sözlerden, gözünün görmediğini hatta gördüğünü, kulağının duymadığını hatta duyduğunu söylemekten, eli halkı incitmekten, ayağı Tanrı izni olmayan yerlere gitmekten, yüreği ihtiras ve emellerden bağlanmalıdır. 7)     Tanrı tanımazlara, dinsizlere, fal ve büyüyle uğraşanlara, şarap içenlere, insanların     ayıplarını gören tellâklere, yalan söyleyen ve insafsız olan tellâllara, çulhalara, kasaplara cerrahlara, avcılara, sözünde durmayanlara, hırsızlara, zalimlere, halkın zararını kollayan muhtekir ve madrabazlara şed verilmez. 8)     Şarap içenler, zina ve livatada bulunanlar, yalan söyleyenler, koğuculuk edenler, hile     yapanlar fütüvvetten düşerler. 9)     Fütüvvet, "kavlî" (asker olmayanlar ya da fütüvvete sempati duyanlar), "seyfi" (dinsizlere     karşı savaşanlar ve nefisleriyle mücadele edenler. Hz. Ali'ye nasıl kılıç verildiyse bunlara     da kılıç verilir. Tahta çıkan Osmanlı padişahlarının bir din büyüğünün elinden kılıç     kuşanması da bu geleneğin bir uzantısı olmalıdır.) ve "şürbî" (şerbet içerek fütüvvet ehli     olanlar) olmak üzere üç kısımdır. 

Yazarın Diğer Yazıları