Eskimiş ve eskimeye başlamış meslekler

İlk zamanlar salt kuyum işiyle uğraşanlara kuyumcu denilirken sonraları, iş yerinin arka bölümünde kuyum yapıp ön bölümünde satanlara, zamanımızda ise müşterilerin görmediği kuyumcu atölyelerinde yapı- lan takılan, içi dışı vitrinlerle donanmış mağazalarında satan sermayedarlara kuyumcu denilmektedir. Osmanlı kuyumcuları, onlara bu sanatı miras bırakan daha eski kültürler ve ustalar neler yapıyorlardı? Sorusunun yanıtı, sonu gelmeyen bir liste oluşturabilir. Altından gümüşten yapılan tüm eşyalar, avadanlık, takı, aksesuar, türlü betimlemeler, simgeler, madalyonlar, resimli paralar... Bu kapsamdadır. Başına altından taç koyup altın tahta oturanlar, sükse için küheylanının ayaklarına altından nal yaptınp çaktıran mirasyediler; yücelttikleri anıtların kubbelerini altınla sıvatanlar, mabetleri için altından gümüşten dizi dizi kandiller, şamdanlar yaptırtanlar, kılıcına kalkanına altın gümüş işleten cengaverler, altından leğeni ibriği, kap kaçağı olan hükümdarlar, paşalar gelip geçmiştir. Kuyumculuğun zenginliği bununla da kalmıyor: Bu yüce sanatın bir de cevahircilik dalı ola- gelmiştir. Elmas, zümrüt, yakut, firuze, zebercet, lal, inci, fildişi, bağa, sedet, mercan, kehribar... gibi çok değerli taş, kaş ve oluşumlarla gümüşü altını bir araya getirip bin türlü takılar, taçlar, sorguçlar, broşlar, gerdanlıklar, aynalar, hançerler... yapanlar da yine kuyumculardır. Fakat bir toparlama yapılarak özetlemek gerekirse, Osmanlı sanatçıları da dahil, kuyumcular, başlıca iki alanda yoğun üretim yapmışlardır: a) Eskilerin "halliyat" dedikleri, salt altından veya gümüşten her türlü ziynet eşyası ve takılarla, yine eskilerin "müzeyyenat" dedikleri, altın veya gümüşten ziynet ve takıların kıymetli taşlarla bezeli olanları, b) Altından ve gümüşten kap kaçak, sofra takımları, aydınlatma aygıtları, kutu, çekmece vb. ki bunlara da Osmanlılar zamanın da "evani-yi sîm ü zer" denilmiştir. Sahiplendiği kültür öğelerinin birçoğunda, daha önceki uygarlıkların izleri ve anıları yakalanan Osmanlı İmparatorluğunun, zamanla kendi damgasını vurduğu sanatlar için de aynı gerçekten söz edilebilir. İlk Tunç çağı'ndan beri, altın ve gümüş takıların, türlü çeşitli süs eşyalarının ana yurdu olarak bilinen Anadolu'da, Yunan, Roma ve Bizans çağlarında da kuyumculuğun çok saygın bir sanat olduğu biliniyor. Konunun alt başlıklarında değinilecek kuyumculuk dallarının ve tekniklerinin de -sonraki dönemlerin ustalıklarına oranla daha ileri düzeyde. İlkçağda da uygulandığını, definelerden çıkan objeler göstermektedir.  

Yazarın Diğer Yazıları