Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde Neler Oluyor?

Yüksek lisans yahut doktoranın semtine uzaktan yakından uğrayan herkes bilir ki üniversitede bir yerlere gelmenin yolu genellikle adamını bulabilmektir. Önemli olan o bölümü kimin istediği değildir, bölümün hocaları kimi istediğidir? Adına bilim denilen bir sınav vardır ki dostlar alışverişte görsün. Genellikle alınacak öğrenciye gerekenden 5-10 puan fazla, alınmayacak öğrenciye ise kalması için gerekenden 5-10 puan aşağısı verilir. Sınav kâğıdına ne yazdığının önemi yoktur. Bu gözler 93 not ortalaması ile girdiği ALES'ten 95 alan bir öğrenciye bilim sınavından 10 verildiğini gördü. Niye mi 10- 15 alsa geçecek de ondan. 6 sayfa bilgi yazılan sınav kâğıdına 30 verildiğini de... Daha neler neler. Bu durumu şikâyet etmek istediğimde enstitü müdürünün "Ben sana kendi adamımı şikâyet ettirir miyim?” dediği hala kulaklarımdadır. Hemen üstünüze alınmayın hocalar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Siz de biliyorsunuz durumun böyle olduğunu. Eksiği var fazlası yok.

Bunların Necmettin Erbakan Üniversitesi ile ne ilgisi mi var? Yukarıda bahsettiğim durumlar bu üniversitede yaşanıyor. Kendi hazırlattığı ve artık hazır dediği teze hayır veren hocalar, bu hocaları şikâyet için yazılan dilekçenin incelenmesi için bu hocaların arkadaşını görevlendiren kişiler, adam kayırmalar, görevi kötüye kullanmalar, verilen dilekçeyi ciddiye almamalar, derste ders anlatmayıp Sayın Cumhurbaşkanımızı eleştirerek siyaset yapmalar, öğrenciye siyasi görüşünü sormalar… Düşünebiliyor musunuz hakkım yendi diye iki hocayı şikâyet ediyorsun, beyefendiler soruşturmaya gerek var mı yok mu diye şikâyet edilen bu iki hocanın aynı fakülteden arkadaşına soruyorlar. O da yönetmelik maddelerine bakmadan, biliyormuş gibi evlere şenlik bir cevap karalıyor yalan yanlış. Ardından da ekliyor soruşturmaya gerek yoktur diye. Tabiki gerek yok. Koyun kuzunun ayağına basar mı hiç? Yarın da senin ona işin düşecek. Allah'ım sen aklıma mukayyet ol. Sorsan herkes allame. Konuşmaya başladılar mı mangaldaki külü savururlar göklere? Nerede mi oluyor bunlar? Sıkı durun. İlahiyat Fakültesinde. Terazinin en şaşmayacağı yerde. Terazi mi? Pardon o çöpe atılalı çok olmuş. Sadece lafı kalmış dillerde peynir gemisini yürütmek için. Geç öğrendik. Cehaletimize verin sayın hocalar.

Bu durumları nereden mi biliyorum? Bizzat bu olayların şahidi bu yazının da sahibi. Bu ilim katillerini Rektör Muzaffer Hocama, rektör yardımcısı Önder Hocama ilettim. İlgililer, dinliyorlar, bir şeyler yapmaya çalışıyor, çabalıyorlar. Ama birileri aşağıda kendi türküsünü tutturmuş, kimseyi umursadıkları falan yok. İşler tıkırında. Devlet dairesi çiftliğe dönmüş. Herkes Deli Dumrul olmuş, bir köprübaşına durmuş. Kimi isterse geçiriyorlar, istemezse geçirmiyorlar. Köprüdeki dayı, seni istemezse İbnülemin olsan, Saib Sencer olsan, Mükremin Halil olsan ne fayda? Kimsenin ilme falan baktığı yok. Baktıkları şey benim adamım mı yahut bana engel olur mu? İlminin fazla olması üniversitelerde tehlike arz eder. Hocanı korkutursun. Bir bakarsın ki seni engelleyebilmek için paçalarından şerefler, haysiyetler akmaya başlamış. Eli yüzü şeref, haysiyet olmuş. Miden ağzına gelir ama ağzından bir tek söz gelemez. Çünkü daha köprüyü geçememişsindir.

Dünyadaki ilk 500 üniversite sıralamasında neden mi Türk üniversiteleri yok? Sanırım cevabı belli.

Devletimizin şah damarına yapışmış bu asalak taifesine inat işini aşkla, şevkle ve adaletle yapan eli öpülesi hocaları unutur muyum hiç? Hepsine bin selam olsun. Selam ve dua ile…

 


Yazarın Diğer Yazıları