ESKİMİŞ VE ESKİMEYE BAŞLAMIŞ MESLEKLER

Kethüdalar heyeti o kentteki bütün loncaların kethüdalarından oluşur ve her ayın sonuncu cuma günü toplanırdı. Bu heyete ömür boyu görev yapmak üzere seçilen "başkethüda" başkanlık ederdi. Hangi esnafın kethüdası başkethüda seçilirse, toplantılar o esnafın lonca odasında yapılırdı. Bu toplantılarda esnaf loncaları arasındaki sorunlar görüşülür, loncalar tarafından verilen cezalar onanır, tüm esnafın halkla ve devlet yönetimiyle ilişkileri gözden geçirilir, narh, ihtisab gibi hususlardaki devlet kararları tartışılır, değişiklik istekleri belirlenirdi. 

Bu heyetin törensel görevleri de vardı. Her yıl yapılan kalfalık ve ustalık törenleri başkethüdanın başkanlığında bu heyetçe düzenlenirdi. Genellikle mayıs ayında ve cuma günleri dışında yapılan bu törenlere her gün bir ya da iki lonca mensupları katılır, ustalık ve kalfalık beratları dağıtılırdı. 

Esnaf loncalarındaki iç dayanışmanın önemli bir ögesi de "esnaf sandığı"dır. Aynı anlamda "esnaf vakfı" ve "esnaf kesesi" tabirleri de kullanılmıştır. Esnaf sandığının sermayesi haftalık ya da aylık olarak esnaftan alınan ödentilerden, çıraklıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa geçişte ustalar tarafından ödenmesi zorunlu paralardan, bağışlardan, faizlerden ve varsa vakıf gelirlerinden oluşurdu. Esnaf sandığında toplanan para da ihtiyacı olan esnafa % 1-2 faizle borç verilir, lonca görevlilerin maaşları ödenir, çalışamayacak durumdaki ya da sakat kalan lonca mensuplarına yardımda bulunulur, vakıf gayri menkullerin bakım ve onarım gideri karşılanırdı. En önemlisi, devletin olağanüstü durumlarda topladığı "avarız" denilen yüklü vergi bu paradan ödenirdi. Bazı loncalar bu vergiyi karşılamak için ayrı vakıflar bile kurmuşlardı. Son olarak 1877-78  Osmanlı-Rus Savaşı'nda devletin sandıklardaki bütün paralara el koymasıyla esnaf bir daha bu tür bir örgütlenmeye gitmemiştir. 

Her esnaf sandığında ayrı türden belge ve paraların saklandığı keseler vardı. Bunlardan atlas kesede vakfa ait belgeler ve yazışma evrakı, yeşil kesede vakıf akarlarının senetleri ve topular, örme kesede paralar, kırmızı kesede faize verilen paraların senetleri, ak kesede gider belgeler ve yıllık hesap özetleri, kara kesede tahsili imkansız duruma gelmiş senetler saklanırdı.

GEDİKLER 

Türkçe bir kelime olan gedik Osmanlı döneminde daha çok esnaf ve zenaatkar 

loncalarına tanınan tekel hakkı ya da imtiyazı için kullanılan terim olarak yaygınlık kazanmıştır. Gediklerin hukuki varlığı 12. yüzyıla kadar gider. Temelini İslam hukukundaki "sükna", "girdâr" ya da "huluv" denilen tasarruf hakkının oluşturduğu gedikler başlangıçta mukataalı vakıf arazilerde ya da miri arazilerde bunu elinde bulunduran kişinin diktiği ağaçlar, inşa ettiği binalar gibi meydana getirdiği şeyler üstündeki tasarruf ve kiracılık hakkı olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı döneminde de böylesi uygulamalarla karşılaşılmış ve bu hakkın hukuki niteliği tartışılmıştır. 16. yüzyılın ünlü hukukçusu Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Kanuni Sultan Süleyman'ın isteği üzerine konuyu incelemiş ve bu hakkın İslam hukukuna uygun olduğuna ilişkin bir risale kaleme almıştır. Bu dönemde uygulama araziden çok esnaf ve zenaatkarlar bakımından önem taşıyordu. Zira esnaf ve zenaatkarın yerleştiği çarşı, arasta, han gibi mekanların büyük çoğunluğu vakıftı. Zamanla bu vakıf yapıları eskiyince bunların onarımı ve bakımı birçok soruna yol açıyordu. Esnaf ise bu işleri üstlenmeyi, karşılığında da devamlı kiracılık hakkı elde etmeyi amaçlıyordu. Bu yolda anlaşıldığı takdirde dükkana yerleştirilen o zenaata özgü aletlere ya da tezgaha "gedik", yerleşilen yere "gediğin mülkü", ödenen kiraya da "mülk bedeli" deniyordu.   


Yazarın Diğer Yazıları