KONYA’MIZIN TİCARET İKLİMİ

Böyle batı kuzey ve doğu kuzeye uzanan ve Avrupa'yı Asya'ya rapteden en mühim ve en işlek bir yolun üzerinde bulunmasından başka fazla olarak ta bunun tam ortasında ve doğrudan doğruya batı­dan: Ege denizi sahillerinden gelen ve diğer taraftan da doğu ve kuze­ye giden diğer yolların da birbirini katettikleri bir nokta üzerinde bu­lunması bu şehrin ticaret bakımından inkişafına pek büyük hizmet etmiştir. İstilâ ve fütuhat devirlerinden başka zamanlarda da Anadolu komşusu olan medenî ve mamur kıtalarda daimî surette ticarî ve fikrî münasebetlerde bulunmuştur. Bunun sebebi Anadolu'nun tabiî membaları itibariyle olan zenginliğidir. Anadolu'nun gerek kuzey ve gerek güney versanlarında bulunan ve oradan silsileler halinde uzanan dağlar, zengin ormanlar yetiştirmiştir. Sümerler, Akadlar, Asurîler gibi medeniyet sahasında ilerledikleri halde memleketleri ormandan mah­rum bulunan milletler her zaman Anadolu'nun, dışları ormanlarla süslü olan bu dağlarının içleri de maden cevherleriyle dopdoludur ve bu madenler pek eski zamanlardan beri işletilmişlerdir. Halbuki yukarıda zikrettiğimiz medenî kavimlerin memleketleri ormandan olduğu gibi madenî cevherlerden de mahrum oldukları cihetle bunları tedarik et­mek için de yine Anadolu'nun zengin tabiî definelerine müracaat et­mekten uzak kalamamışlardır. İşte Anadolu'nun ve bu meyanda Konya'nın, tarihin en eski zamanlarında bilhassa şark kavimleriyle yaptığı ticaretin en başlıca amilleri bunlardır: Transit ticareti, kereste ticareti, maden ticareti. Milattan 3 Bin Yıl Önce KONYA: İslâmiyetten evvel Anadolu'nun ve bilhassa Konya havalisinin ve Konya ile pek yakından komşu bulunan ve hemen pek çok bakımdan tarihleri birbirine karışan kıtaların, meselâ Kapadokya'nın İsa (a.s.)'dan evvel üçüncü bin'de iktisadî bakımdan ne vaziyette bulunduklarına atfınazar edelim. İsa (a.s.)'dan evvel üçüncü binde Orta Anadolu'nun iktisadî vazi­yeti: Bir takım iktisadî sebepler bazı Sümer prens ve hükümdarlarını, kuvvetli zamanlarında, Akdeniz kenarındaki zengin bölgelere doğru uzak seferler yapmak teşebbüsünde bulunmağa sevk ve tahrik etmiştir. Uruk hükümdarı Gılgameş'in destanı, bu kahramanın, Gâvur Dağlan Amanus'tan başka bir şey olmayan "Ardıçlı Dağlar Memleketi” kiralı olan Huvava yahut Humbaba'ya karşı olan mübarezelerini hikâye eder. Bu destan, bize kadar gelmemiş olan bir takım tarihî malûmat üzerine istinad etmektedir. Humbaba, Suriyelilerdeki Kombabos efsanesinin mevcut olması da Fırat Nehrinin aşağı havzasındaki medeniyet ile Küçük Asya arasındaki eski münasebatı yâd ve hatırlatacak olan hikâ­yelere, İsa (a.s.)'dan evvel XIII. üncü asırda bile, Anadolu'ya ne kadar büyük bir ehemmiyet verilmekte olduğunu ispat eylemektedir.

Yazarın Diğer Yazıları