SANAT ve SANATTA İLAHÎ GÜZELLİK

O halde kötü düşünmeye zamanımız olmaz. Sanatta yakaladığımız güzellik hayatımızın diğer alanlarına da akseder. Bu nedenle güzel sanatların insan terbiyesinde çok mühim bir rolü olduğuna inanıyorum. Sanat bakışlarımızı iç dünyamıza çeviriyor. Yunus Emre ne güzel söylemiş: "BİR BEN VARDIR BENDE, BENDEN İÇERİ...”

 

Sanırım sanat o bilmediğimiz beni tanımamıza yardımcı oluyor. İçimizde keşfettiğimiz güzellikler sanatımıza aksediyor. (resim sanatı vs.) MUSİKİ DE bestekar sesi aksettiriyor, tezhipte müzehhip kağıda, hattat harflere... zaten hepsinin hedefi mutlak güzel olan Cenab-ı Hakkın güzelliğini aramak, bulmak ve yansıtmaktır. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in : 

 

"Anladım sanat Allah'ı aramak mış,

Gerisi sadece çelik çomak mış.”

 

Sanat, iç dünyamızı ses, renk, çizgi ve şekil ahengi içinde madde planına aksettiren bizde hayranlık uyandıran eser ve hareketlerdir. 

 

 

Türkler' de hemen bütün güzel sanatlar, mimari, musiki, tezhip ve hat gibi, dünyaya parmak ısırtan ve beşeri olduğu kadar ilahi de olan bütün bu sanat kolları, tevhid merkezinden hareket etmiş birlikçi bir karakter taşıdığından, temeli ve felsefesi kadar tafsilat ve teferruatında hep o tevhid anlayışını ilan ve ihya etmişlerdir. Bugün artık dünya sanat tarihi içinde Türkün ince zevkini, ruh derinliğini ve İslam'a hizmetlerindeki şerefli yerinde, Türk dehasının mahsulü, tefekkür ve içtimaî hayatının aynası olan hat sanatı gibi sanatları canlandırmak ona tarihi mevkiini iade etmek en büyük gayretimiz olmalıdır.

 

Dinin iman ve vecd gibi ulvi heyecanları, ahlaki değerler, milli zevkler, beşeri ihtiras ve duygular kat kat ruh dünyamızı meydana getirir. İşte sanat ve onun bana verdiği ruh coşkusu, bu duygu ve düşüncelerin sembollerle ifadesidir ki, deruni bir hakikati yaşatır ve öğretir. 

 

Dini, milli ve beşeri bütün duygu ve fikirler sanatın mevzuuna girer. Sanatkâr bu içtimaî kıymetleri, dertleri, zevkleri sevinci, nefsinde şiddetle yaşayan, duyan kimsedir ki fertler kendilerini sanatkârda bulurlar.

 

Şekil, renk ve sesle ifade edilmek, istenen ruhun, ıstırapları, sürûru ve güzelliklerdir. Sanat ruh güzelliğinin, madde planında parlaması olduğuna göre, aslında sanat eserlerine hayranlığım, şekle sokulan ruha ve fikredir. "Sanat bir lisandır”. Kökleri mazide olan kahramanlıkların örf, adet, inanç ve müşterek duygu ve düşüncelerin lisanıdır. Sanat beynelmilel değer taşımakla beraber , b,r sanat eserinden, daha çok aynı kültür ve dine mensup insanlar zevk alır. Bir Müslümanın güzel sesli hafızı dinlerken veya mehâbetli bir mâbed karşısında duyduğu mânevi sükutu, bir başka imana sahip kimsenin aynı derecede hissetmesi mümkün değil. Çünkü sanat eserleri, bulunduğu kültür ve inanç çevrelerini tatmin edecek şekilde vücut bulur. Bu sebepledir ki, dünya medeniyeti tarihinde, zaman ve mekana göre, çeşitli usul ve malzemelerle şekillenen pek çok dini ve milli sanatlar vardır. Arap, Yunan, Çin, Japon, Mısır, Germen sanatları gibi. Bu sanatlar tarihi seyr içinde birbirlerini tesir etmekle beraber, her milletin kendi ruhundan, içtimai ve dinî zaruretlerinde bağlı yeni bir şekil aldığı için, o milletin öz sanatı olmuştur.

HAT sanatımız Arap kaynaklıdır. Fakat Türkün elinde müstakil bir sanat olarak millileşmiştir. Diğer milletlerin mimari eserlerinde görülen unsurlar, Türkler tarafından da kullanılmıştır ama, milli zevklerine bağlı, yepyeni terkipler halinde tecerhi ettiği için, milli bir karakter kazanmıştır. Netice olarak diyebiliriz ki, her milletin kendisine mahsus tefekkürü, tarihi, ananesi ve zevkleri vardır. Buna bağlı olarak da, dünya medeniyeti tarihinde, çok çeşitli sanatlar görülür. 

Sanatın Gayesi: Sanat, insan ve cemiyetle en sıkı münasebeti olan din, ahlak ve iktisat gibi içtimaî bir müessese ve canlı bir kültür dalıdır. Alimin keşfinden ve eserinden daha geniş bir tesir sahası vardır. Çünkü sanat, fertlerin zekasına hitap ettiği gibi gönüllerine de hitap eder. Böylece milli şuuru ve dini hayatı daha feyizli ve şevkli yaşamamıza vasıta olur.

Sanatkârın faaliyetine yön veren yetiştiği muhitin örf, adet, din ve kültür değerleridir. Sanatkâr kendi çevresinde sanat unsurlarını ve malzemelerini hazır bulur. Vazifesi bağlı bulunduğu ekolü taklit edip, kendi hür yaratıcı gücünü de katarak bu malzemeyi ustalıkla kullanmaktır. 

Sanatkâr, içtimaî zaruretler, meyiller ve buhranlar karşısında kendi kültür dairesinin sanat anlayışı içinde, klasik formdan hiç fedakarlık etmeden, cemiyete iyi hisler ve fikirler telkin etmek, iyi şeyler göstermek gayesiyle şuurlu bir faaliyet göstermelidir.

 


Yazarın Diğer Yazıları