TARİHİ HİCAZ TRENİNDEYDİK

 

Paris'i çevreleyen Fermiers Generaux surlarının dışında kalması da ucuzluğu, dolayısıyla kahveyi beraberinde getirir. Paris'e giriş için gereken gümrük burada gerekmediğinden bir çok kahve, bistro ve içkili yer açılır, halk şenlikleri buradan başlar.

 

Montmartre'nin isimlerine gelince kimler yok ki listede:

 

Delacroix, Géricault, Corot, Manet, Monet, Renoir, Degas, Sisley, Pissarro, Cézanne, Gauguin, Van Gogh, Lautrec.

 

Degas döneminin küçük esnafının günlük hayatını çizer; çamaşırcı kadınları, kahve görüntülerini, kısacası Zola ne anlatırsa onu...

 

Picasso, modern sanatın beşiği kabul edilen "Demoiselles Of Avigronu, 1907'de burada yaratır, Brague ile birlikte kübizmi burada başlatır.

 

Resim kadar din de var! Montmartre demek önce "resim” sonra "din” demek... Öyle ya, eski çağlardan beri gelenek; tapınmak için, en yüksek tepe gerek... Galyalı din adamlarından, Romalılara ve sonra Hrıstiyanlara herkes tapınaklar inşa etmiş tepede. Bir de efsane var ki ilginç; 3. yüzyılda, Parisin ilk piskoposu Aziz Denis'in boynu tam tepede Romalılar tarafından kesilir. Aziz kafasını yerden alıp çeşmede yıkar ve yürür, işte tam o yerde Aziz Denis Kilisesi inşa edilir. Montmartre, böylece Ortaçağın ilk zamanlarından itibaren bir hac yeri olur; çünkü bütün hacıların yolu Aziz Denis Kilisesinden geçer.

 

12. yüzyılda inşa edilen Dames de Montmartre (Rahibelerin Manashri), köyün ve etrafındaki bölgenin merkezi oluverir: ta ki 1789 Devrimi'ne kadar. Manastırdan bugüne kalan tek yapı St. Pierre Kilisesi, devrim sırasındaki adıyla "mantık tapınağı, ya da "halkın evi” 

 

Ve Sacre Weur (Kutsal Kalp), Montmartre'nin beyaz tacı: Parlamentonun isteği üzerine "İsanın kalbine” sunulmuş. Montmartre'nin tepesine kurulmuş. Ünlü mimar Viollet'in öğrencisi Paulun planladığı yapının hemen önündeki atların üzerine Jan Dark ile Aziz Lois oturtulmuş.

 

İçeride derin bir sessizlik, dindar Katoliklerin gittiği kilisede en görkemli görüntü, tam karşıdaki mozaik. İsa'nın kolları altındakiler hemen üstteki sözcüklerle yalvarıyorlar:”Dindar ve pişman Fransa İsa'ya”. Kilise, parlamentonun içtiği ant üzerine yapılmış. Kısacası bu, devrimden ötürü duyulan pişmanlığın kilisesi: bakın antta ne deniyor: "Biz Tanrı önünde pişmanlık duyuyoruz.”

 

Amelie filmini görenler hatırlar; filmin son sahnelerinde kızın dakikalarca süren bir park koşusu vardır; işte o park, Sacré Coeur'un hemen altında. Panoramik Paris görüntüsü ise tam karşıda. Ünlü Paris Kumünü'nün ortaya çıktığı parkta, bitmeyecek izlenimini veren merdivenlerde oturan onlarca insan.

Şimdi merdivenleri inelim; Sacre Coeur'un tam karşısına geçelim. Merdivenin başında, kiliseyle yarışırcasına beyaz bir heykel... amma ne o, heykel değilmiş; karşımızdaki heykel kılığına girmiş pandomimciymiş. Minik kız çanağa beş euro atıyor, bizim heykel yavaşça eğilip kızın elini öpüyor. Kız büyülenmiş, gözlerine inanamıyor heykel gülümseyerek yeni müşteri bekliyor.


Yazarın Diğer Yazıları