TARİHİ HİCAZ TRENİNDEYDİK

Teselya'nın Larissasını artık herkes öyle biliyor. Serez yahut Sirozu bugün haritada ancak Serrai şeklinde bulabiliyoruz. Gümülcine Komotini, İskeçe Ksanthi, Dedeağaç Aleksandropolis, Dimetoka Dhichimotikbon olmuş. Allah'tan Kavala sadece olmuş Kavalla. O civardan bizim Muhipzade Celâl'den ismini bildigimiz kadısıyla meşhur Aynaroz, bir de bestekâr Hasan'ın Draması kalmış. Artık Selânik bile olmuş Thessalonik. Birinci kuşak muhacirler belki bilirler ama, yeni nesil bilse bilse en çok Selânik muhaciriyiz, aslımız Selânik'ten gelmemiş diyor. Doğru da söylüyor. Muhacirlikte nokta söylenmez, bölge söylenir. Bütün Türkler Orta Asya'dan Horasan'a Horasan'dan Ahlat yoluyla Anadolu'ya gelmişler. Bir süre sonra Konyalılar Rumeliye gitmişler. Balkanlarda kime sorarsanız aslı Konyalı çıkıyor. Türkiye'de de muhacirlere bakarsak ya Selânik youlyla güneyden, ya da Tuna yoluyla kuzeyden gelmişlerdir.

Anadolu'dan yani Türkiye'den Yunanistan'a giden Rumlar suyun öte yanında kalmalarına rağmen hepsi birer birer geldikleri köylerini bile bilirler. Hakkında romanlar, hikayeler yazarlar, filmler çevirirler, ellerinde mastika ziyarete gelirler, zeybekle karışık sirtaki oynarlar. Bizimkiler bile bile aslımız Selanik Muhaciri derler. Dramalı, Serezli, Kavalalı, Doyranlı, Gevgili, Tikveşli, Ustrumalı, Köprülülü, Ohrili, Strugalı, Kalkandelenli, Gostivarlı ve Üsküplü. Hatta oralarda taa Kumanova'ya Prizre'ne kadar Makendonyalı. Ama onların da bütün yolları Selanik'e çıkar... Orada limanda Alaiti Köşkünde Sultan II. Abdülhamit'in sürgündeki hal – i perişanlığı.

"VARDAR OVASI VARDAR ORASI” sizin köşkünüz var mı deryaya karşı? Hiç pencerenin açıldığını, Piştov'un patladığını, Bilaloğlanı duydunuz mu? Ama eminim Vardar Ovasını duymayan yoktur. Yoktur ve benim kafamı kurcalayan, şu Vardar Ovası'na bir uzandığımızda Selânik'ten geriye doğru bakalım. Yunanistan'ı geçip Makedonya'ya Doyran Gölünü sağımıza alıp, Gevgili kapısından girelim. Aşağı Makedonya'dan yukarıya, güneyden kuzeye çıkalım. Tikveşli Ovasını Doğu Makedonya Yörüklerinin Valandovasını (Dedeli), Ustrumcasını, İştipin Koniçe'yi, Vardar Ovasını sağına alıp burnumuzun dikine Köprülü'ye bugünkü adıyla Titov Veles'e uzanıp su kıyısındaki Lebiderya Vardar Yalılarını seyredip Üsküp'e Vardar'ın esas yatağına gelelim. Şar dağlarından Kalkandelen'e, Gostivar'a, Ohri'ye, Struga'ya gidiyoruz. Sonra Batı Makedonya'ın en ucuna Arnavutluk sınırında Debre'ye gidiyoruz.

 

İnsan oraya gelir de, sağlara dönüp Yahya Kemal'in Üsküp'ünde: "Üsküp ki Şar dağının devamıydı Bursa'nın” diyor üstad .

 

"Üsküp bir Müslüman şehirdi.

 Bin bir türbe ile müştehirdi,

 Vardarsa önünde bir nehirdi

 Her an tekbirlerle çağlar” diyor yine üstad.

 

Vardar'ı tekbirlerle çoğaltıyor. Yıldırm Beyazit Hanın diyarı Üsküpü bin bir türbeyle süslüyor. O güzelim Fatih döneminden kalma taş köprüsünün üzerine çıkıp Müslüman mahallesindeki İsa bey, İshak Bey, Yahya Paşa, Mustafa Paşa Camilerini uzaktan selamlayıp saat kulesinin yanındaki o ince minaresiyle Üsküp kulesine uzaktan bakan Sultan Murat Camine, çocukluğunun geçtiği o mahalleye bizi gönderiyor üstad.

 

Üsküp bizim Osmanlı şehri. Camisiyle, kubbesiyle, minaresiyle, tekkesiyle, ruhaniyetli bir şehirdir..  Çarşısıyla pazarıyla bereketli bir şehirdir. Böreği, kaşkavalı, köftesi taa Gostivar'dan gelen tatlısı Kalkandelen'den gelen fasulyesiyle lezzetli bir şehirdir. Yılarca bizim kalan, şimdi unutulup bir başka diyar olan, ama yine de en güzelini kendi bağrından çıkan kendi şairinin söylediği gibi " Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, sen bizimle olmasan bile biz seninleyiz yine.”


Yazarın Diğer Yazıları