TARİHİ HİCAZ TRENİNDEYDİK

Yemen'e kadar süren yolculuk kadar Yemen'in içinde çölden dağa, dağdan derin vadilere dönüşen coğrafyasında yolculuk çileli ve zordur. Kitabında günlük tutar gibi değinir hepsine. Deniz seviyesindeki Tehame'den 4000 rakımlı Menaha'ya süren yolculuk sürprizlerle doludur, bir kere Yemen çöl değildir, öyle yerler vardır ki maymun istilasına uğramış gibidir, pis su hastalıklara yol açar, büyük kırılmalar Tehame ile Menaha arasında yaşanır, yaşanmıştır. Zeki  Ehlioğlu, uzun bir yolculuktan sonra başkent Sana'ya ulaşacak ve tam yedi yıl bu şehirde kalacaktı. Kitabın önemli bir bölümü Sana'da ve çevresinde olup bitenlere halkın yaşamı,inançları, adet ve geleneklerine, aktüel, siyasi ve asgari gündemine ayırır. Hem sivil olması, hem de Yemen'de görevli bir Paşa'nın kızıyla evli olması. O'na Yemen genelinde  ve özelinde bir takım gözlemler yapma imkanı tanır. 40 yıl savaştıktan sonra o günlerde barış yapılan İmam Yahya'nın sofrasında bulabildiği gibi Bab-el Yemen gibi çarşı pazara da "idam” gibi bir takım ceza uygulamalarının  yakınında tanık olabilmektedir. Zeki Ehlioğlu'nun Yemen insan ve alışkanlıkları ile yaptığı gözlemlerden şu sonucu çıkartabiliyoruz; yeni yapılan bazı yollara, eski de olsa bazı motorlu araçların varlığına rağmen aslında çok şey değişmemiş. Yemen'de kadınların sosyal hayattaki yeri, gat meclisleri, cenbiyeleri, taş evleri bir asır önce nasıl tasvir edilmişse bugün de öyle. Yazar, bu "anı” kitabında Yemen Yahudilerinden bahsediyor. Her hangi bir Arap'ın yanında ata, deveye binmeyecek kadar toplumsal statünün en alt katmanında yer alan bir topluluk Yemen Yahudileri. Bugünün Yahudilerinden geriye kalan Habbabe gibi şehirler sadece. İsrail'in kurulmasıyla beraber Yemen'de yaşayan Yahudilerin uçaklarla Filistin bölgesine nakledildiğini biliyoruz. Zeki Ehlioğlu ve Yemen kadar, Yemen'den dönmeyen yüz binlerce Mehmetçiğin hikayesini anlatıyor aslında. Bir tek Türk mezarlığına sahip olmayan Yemen için genel Türkler Mezarlığı tabirini layık görmek bundan. Yemen'nin dağı taşı aynı zamanda bir mezardır bizim için, Kabe'yi yıkmak isteyen Ebrehe, son nefeslerini veren Osmanlı'nın bu uç vilayetinde yaşayanlar, "Yemen İllerinin” hal-i pür meali bu kitapta toplanıyor. Belki hüzünlü, belki acı, belki uzak, ama bizden ve gerçek hikayeler.

İRAN‘DA TÜRK SANATI

 

İran'a yaptığım yolculuk aşağıdaki dizelerle başladı. Yahya Kemal'in İranlı şair Hafız'ın mezarında neden bir gül olmak istediğini merak ederek ve tutku halini alarak Fars'ın nazenin diyarını keşfetmek için gittiğimde.

 

"Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış,

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,

Gece bülbül, ağaran vakte kadar ağlarmış,

Eski Şiraz'ı hayal ettiren rengiyle...

 

Ölüm anında bahar ülkesidir birinde

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter

Ve serin selviler altında kalan kabrinde

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.

 

Yanıbaşımızda olmasına rağmen bir türlü tanıyamadığımız İran'ı anladım ki bu coğrafya birkaç seferde gidip anlaşılacak kadar küçük değil. Gidişimde yeni şeyler öğretti İran bana. Bu kadar yakınımızda derin bir kültür olmasına rağmen neden bu kültürü fark edemediğimizi sorgulattı. Sışardan bakıldığında kapalı bir kutu olan İran, içerden bakılınca çok farklı bir dünya. Biz İran'ı bilmesek bile İranlılar bizi çok iyi biliyor. Öncelikle Türkiye'den geldiğimizi duyan herkes İbrahim Tatlıses veya Sibel Can'dan birkaç şarkıyı ezberden okuyor ve sizden muhakkak bu sanatçılara ait kasetlerden istiyor. Bu arada yeni yeni Tarkan fanatiklerinin de çıktığını belirtmek isterim.  


Yazarın Diğer Yazıları