ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA

Olayın canlı tanıklarından Muharrem Balatekin'in anlatımıyla Konya tarihine acı rakamlarla ve ciddi kayıplarla geçmiş dramatik bir Hikâye

Bundan tam 51 yıl önce… 13 Mart Cumartesi. O yıllarda Cumartesi günleri yarım gün yani saat 13.00'a kadar okul ve mesai var. Sonra okul ve kamu kurum ve kuruluşları bir buçuk günlük hafta sonu tatiline giriyorlar.

13 Mart 1971 Cumartesi okuduğum Meram Ortaokulundan Zindankale'deki şimdilerde Kızılay'a bağışlanmış 3 katlı apartmanın ikinci katındaki evimize geliyorum. Babam istasyonda çalışıyor. O gelince para alıp sinemaya gideceğim.

Şahin Sineması planım arasında. Bu sinema şimdiki öğretmen evine (çarşıdaki) yakın. Neyse babamdan para istiyorum. Babam parayı verirken

- Oğlum hava patlayacak gibi gitmesen iyi olur. Hava kapalı ve durgun” dedi. Ben de babama:

- Baba ne olur ki alt tarafı kar-yağmur yağar” dedim.

Ve parayı alıp sinemaya gittim. Sinemada rahmetli akrabam Metin TORAN'da var. Dışarıdan haberimiz yok. Dışarıda inanılmaz bir tipi başlamış. Sinemadan çıkanlar tekrar içeri dönüyormuş. Elektrikler kesilince olayın farkına vardık. Sinema yetkilileri de, elektriğin gelmeyeceğini söyleyince, üzülerek sinemadan çıktık.

Bu arada okul arkadaşım diş hekimi Kemal ŞAHİN havanın kötü olduğunu, beraber kendi evlerine gidebileceğimizi, evlerinin çok yakın olduğunu söyledi. Kabul etmedim. Rahmetli Metin'le beraber sinemadan çıktık. Çıkar çıkmaz tipi bizi savurmaya başladı. Görüş mesafesi sıfır. Metinle evlerimizin arası 100 metre. Ve Metin'le irtibatımız kesildi. Herkes kendi başının çaresine bakmanın derdine düştü. Tipiden nefes alamıyorum, araçlar yollarda terk edilmiş. Zafer Pasajına ulaşmayı başardım. Orada biraz dinlenip evin yolunu tuttum.

Nefes almak için paltomun yakasını kulağıma çekip boşluk yaratmaya çalıştım ama nafile. Ne yaptımsa fayda etmiyordu. Kulağımın paltoya yapıştığını sonradan fark ediyorum. İşte o anlar benim ölümle yaşam arasındaki anlarım. İçimden rabbime beni koruması için dua ediyorum. Kurtulursam şükür namazı kılacağım diyorum. Dizlerimin bağı çözülüyor. Metinlerin evine kendimi zor atıyorum. Metin'de eve henüz gelmiş. Onu da, el ele tutuşup insan kurtaran 5-6 kişilik bir ekip getirmiş.

Beni rahmetli Sıdıka hanım teyze (nene) ve Metin'in annesi Fatma teyze soğuk bir odaya alıp zıplattılar. Kulağım paltodan kurtuldu, kendime geldim. Annem ve babamın beni merak edeceğini bildiğim için, eve gitmek istediğimi söyledim. Bütün "kal” ısrarlarına rağmen, iki kez eve gitmeyi denedim. Tipi beni yerden yere vurdu, başarılı olamadım.

Akşam yemeğinde yoğurtlu yaprak sarması var. En sevdiğim yemek, oturduk tam yemek yiyeceğimizde, baca bastı ve kurumlar yoğurdun üstüne düştü. Rahmetli Sıdıka hanım teyze kaşıkla soba kurumlarını temizledi. Afiyetle yemeğimizi yedik.

Tabi sene 1971, Konya'da televizyon yok, sadece radyo var. Telefon ise nadir evlerde var. Telefonların da çalışmadığını öğreniyoruz. Saat 22.00'da evime gitmek için bir deneme daha yaptım. Başarılı oldum, eve geldim. Ama kar kürtük yapmış, kapı falan gözükmüyor. Giriş katta oturan rahmetlik Konya Turizm Müdürü Nadir Ayvacı'nın camını kardan sıyırıp çaldım. Uzun uğraştan sonra kapıyı açtılar. Ağlayarak eve girdim. Evdeki sevinci tahmin edemezsiniz… Ev kalabalık. Amcam ve yengem bize sığınmışlar. Babam beni aramak için çıktığında 3 tane çocuğu bulmuş eve getirmiş. Sabaha doğru her şey normale bindi, fırtına ve tipi dindi.

Şehir içinde 70'e yakın ölü var. Dedim ya televizyon yok diye, Türkiye'min haberi bile olmamıştır.

Hayatımda yaşadığım birkaç kaza ve silah kazası dışında ölümle burun buruna geldiğim an 13 Mart 1971'deki bu hadisedir. Hala tazeliğini korur, anlatılmaz yaşanır denir ya. Görüş mesafesi sıfır, tipinin şiddetinden nefes alıyorsunuz, anormal soğuk var. Sığındığınız yerde ısınma imkânınız yoksa donuyorsunuz. (KONYA'DA ZAMAN/ Kazım Öztürk) (27 OCAK 2022)


Yazarın Diğer Yazıları