HİBERNASYON TOPLUMU

"Uyku, bilincimizin kısa süreli ölümüdür. Ertesi sabah sizin yatağınızda uyanan kişi ise gerçekte bütün anılarınızı miras almıştır. O kendisinin siz olduğunu zanneden bir insandır.”

Dr. David Eagleman

 

Uyku, vücudun genel olarak dinlendirilmesi, bakımının yapılması, sorunlarından arındırılması ve süreçlerin yeniden düzenlenmesi durumudur. Teknik anlamda, sıklıkla günlük olarak kendini tekrar eden, bilişsel ve sinirsel bir algı durumudur. Uyku esnasında, belli bir uyarı eşiğinin altında olan, dış uyaranlara yönelik tepkiler büyük oranda baskılanır. Bilinç neredeyse tamamen kapalıdır. İstemli kas faaliyetleri bazı istisnalar dışında tamamen baskılanır. Bu algı durumunda özellikle beyin elektrokimyası ve hormonal sistemin son derece aktif olduğu bilinmektedir. Günümüzde uyku artık bilimsel bir ana başlıktır.

 

Sonbaharın sonlarına doğru, çoğu bitkiler çiçek ya da meyve üretmeyi bırakırlar. Kışın, yapraklarını dökmeyen ağaçlar da dâhil olmak üzere, bütün ağaçlar yaşamsal etkinliklerin minimuma indirirler. Bu nedenle birçok hayvan, özellikle de ormanda yaşayanlar, beslenebilmek için ihtiyaç duydukları yiyecekleri bulamazlar. Sonuçta hayvanların kış uykusuna yatmasının ana nedeni, bitkilerin bu tür bir uykuya çekilmesi olayıdır. Bu uykuya "hibernasyon” adı verilir.

 

Öyleyse tamamen bireysel bir süreç olan uyku durumunu nasıl sosyal bir görüngü olarak değerlendirebiliriz? Sosyal pasiflik ve dinamikleri ile uyutuluyoruz. Net anlamak için, metaforik bakış açısı kullanmalıyız.

 

Toplumu uyutacak ilksel unsur, üretmemek ve yoksunluklarıdır. Bunu biraz açacak olursak:

Üretim için basit temel şartlar bellidir. Bunlarsa işlenmiş bilgi, teknoloji, emek, enerji, sistem ve tabi ki ihtiyaç duymaktır. Bunlardan bir ya da bir kaçını kısmak, toplumun önce iç dinamiklerini yavaşlatır ve uyuklama başlar. Gelişen dünyanın sosyolojik yapısı, gangren olana kadar, bazı ihtiyaçlara duyarsızlaştırmayı gerektirir. Doğadaki akıştan farklı olarak, bazen bunları aşırı dozlarda vermek de etkili olacaktır. Şişirilmiş egolar ile aşağılık kompleksleri aynı rahimden var olmuş kardeşler gibidir. Tüketim toplumuna; evrilme, kültürel asimilasyon, materyalizm dini ve köleliğe övgü böyle enjekte edilir.

 

İhtiyaçları sentetik yoldan belirlenen, beraberinde bunlara göre güdülenen toplum daha kolay yönetilir. Nadiren ortaya çıkacak ‘bireysel başkaldırı' türünden sistem hataları ise uyku arasındaki tatlı rüyalar gibi algılanacaktır (bkz. Kehf/18). Sosyal hibernasyon ne kadar suni ve ne denli güçlü oluşturulursa, sömürücülerin riski de o kadar azalacaktır. Derin devletler uykudan beslenir.

 

Çözüm önerisi için, bir klişeyi herkesin sorguladığını hayal etmek gerekiyor. Uyananların soracağı basit sorular olmalı: Bu işten kim kazançlı, kim zarar görüyor? Ben sürecin neresindeyim?

 

Murathan Mungan şöyle koyuyor noktayı: "Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra susarsın.”

 

Hayra karşı geliniz dostlar, selametle.


Yazarın Diğer Yazıları