İSO’YA AÇIK MEKTUP 1

Esmalardan yansıyan en güzel "Selâm” üzerimize olsun.

Sevgideğer kardeşim, başkalarının belirlediği zaman birimlerine göre epey oldu görüşmeyeli. Sevilme enerjim azaldıkça içimde bir dinlenme arzusu oluştu. Töremiz de terk-i gönül işlerini hoş görmez. Bari dedim büyük küçüğün ayağına gitsin: Nasılsın?

Bunca zaman oldu, kimse sormadı, "İnsanın üstüne nasıl selam olur?” diye şaşırarak. Hoş, öyle bir nadide demindeyiz ki zamanın, kimse sorulara takılmak istemiyor. Asıl soru, adına yaşamak denen sanatı nasıl icra ettiğimizde ya da öyle sanıyorlar.

Mesela sabahın sekizinde o çöpçüyü kim getirip koyuyor oraya? Tenis oynayanlar daha elit olur sanırdım, nasıl da batırmışlar kortun etrafını… E tabi güzel kardeşim, sadece bir raketin parasıyla kim bilir kaç çorap alınır. Ayakkabısızlar sevinir di mi?

Gün, daha gece günahlarını detoksa başlamadan, sokak köpekleri uluyordu. Sahi hangi dilden hangi makamdan konuşuyor hayvanlar? Zaten ölüp gidecekler, sırf nesil devam etsin diye de çekilir mi bu hayat, bilemedim. Kahvem de soğuyor fincanında…

Deprem günlerinden geriye ruhsuz bir telaş kalmış. Neye üzüleceğini, kime öfkeleneceğini şaşmış insanlar, şirazeden çıkmışlar. Aman, içinde "Allah” kelimesi geçen cümleler telaffuz etme. Kevgire dönmüş yüreklerden sızmış ve aslına dönmüş iman!

Ünlü bi adam name yazmış dostuna. Öykünmüş başkaları, nesli tükenen bir antika akım gibi mektup yazmaya başlamış insanlar: "Değerli kullanıcımız…” diye başlıyor yazılanlar. Rakip firma faaliyetleri takip ediyor uzmanlar. Rekabeti seçiyor insanlar. Ya İso, biz kiminle şöyle sağlam bir mücadeleye girsek hep yenik çıkıyoruz abim ya! Ne Fenerbahçe yüz güldürüyor ne de asgari ücret! Üç günlük dünyada tek eşliliğe mahkûm edilmişiz.

Sonra bir de Bakunin vardı, gavurca isimleri olan bi dolu Punk onun izindeydi. Kar yağmadı bu sene, izleyecek iz kalmadı. Bizde eskiler çocuklarına "Muhammed” ismini koymazlardı. Büyüdüğünde hakarete maruz kalırsa laf asıl sahibine gitmesin diye. Neyse ki Atatürk adı da koyulmuyor kimselere. İzler kayboldukça izleyenler de kayboluyor…

İzninle cigaramın son nefesiyle yudumlayayım kahvemin son fırtını. Kim bilir belki de son soluğumdur di mi? Dip köşelerde can çekişir dermansız hastalar, Azrail gider, taze bebeleri kurcalar. Hikmetinden sual olunmaz bir sistemin gizemidir. Ölümden bahsetmek güzeldir. Ayrılık acısıyla sıla hasreti arası, kekremsi bir tadı vardır. Di mi İso?

Mutlu pozlar veren insanımsı figürlerle dolu sanal evrende yaşıyoruz. Benimse iyice sarardı dişlerim sigaradan. Bir de sol işaret parmağım nikotin rengine boyandı. Kimse layklamaz di mi beni? Artık ne köy olur ne kasaba, vasıtasız bir yolcu olur bizden, yalnızlığa. Neden öyle ürperdin, hep övünmez miydin tek başınalıkla? Ah İso, insan insanı yemeden doyar mı? Beni eklesinler diye yaşar mı? Ne sandın hayatı, onurlu başkaldırı filan mı!

Yorma beni İso, kendimden bezmişim, Aşık Veysel misali bir hançer derinimde… Koyunlar uçuşuyor zihnimde, kelebekler yüzüyor gönlümde… Aciz aklımı daha fazla tutamayacam gibi kafatasımda, kül tablası bile doldu… Bir yâr sevdim el aldı kardeşim; caddelerde yürür katran karası şemsiyeler, ak bulutlarda trenler gezinir, sorma, o kendini bilir!

Aşk değil İso, elektrik aldım, şimdi faturası geliyor. Kredi çekmedim, Volvosu olan bu tarafta ödüyor. Sen gibi yeni yeleği deliklerin hesabı da mahşerde görülüyor…

 

Hayra karşı gelelim abim.


Yazarın Diğer Yazıları