DOLAR
40,99
EURO
47,54
STERLİN
55,10
GRAM
4.418,46
ÇEYREK
7.254,38
YARIM ALTIN
14.516,01
CUMHURİYET ALTINI
28.890,25

ASIRLIK ÇINAR ALTINDA AKŞEHİR

 

Hafta sonu doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim yöreye bir ziyaret gerçekleştirdim. Sultan Dağları eteğinde yer alan güzel memleketimizin güzide köşelerinden biri doğduğum şehir Akşehir'e ve 1953 ‘te ilçe olmadan önce buraya bağlı olan ve çocukluğumun tamamını geçirdiğim Yunak'a gittim. Birbirine 50 km. mesafede yer alan ve benim için çok büyük anlamlar taşıyan Konya'mızın iki ilçesi.

Küçük bir kasaba şartlarını taşıyan Yunak'taki bir çocuk için dış dünyaya açılan bir pencere idi Akşehir. ilkokulda okuyan ve dış dünyayı, farklı kültürleri ve insanları tanımak isteyen bir öğrencinin ulaşmak istediği ilk duraktı Akşehir. Tarihte Millî Mücadelenin başlangıç yeri olması itibariyle önemli bir misyon üstlenmiş bir şehirdi Akşehir. Ülkemizin en önde gelen değerlerinden biri olan güldürürken düşündüren Nasreddin Hoca ve Türk romanının önemli isimlerinden Tarık Buğra gibi şahsiyetleri yetiştiren bir ocaktı Akşehir.

Akşehir'de sayısız tarihi ve kültürel mekânın yanı sıra harika bir doğaya sahiptir. Sultan Dağlarının eteğinde yer alan ve şehri yukarıdan gören Hıdırlık Tepesi bir mesire alanı olarak en öne çıkanlardandır. Burada yaklaşık yedi asırlık bir çınarın altında kahvemizi yudumlarken Akşehir'i hatıralarda canlandırdım.

Bir ilkokul öğrencisi iken 5-10 Temmuz Şenlikleri'ne katılmak üzere ilk defa Yunak dışına Akşehir'e gelişimi hatırlıyorum. Ne tatlı bir heyecan idi. Bindiğimiz takur tukur ses çıkaran Magirus tipi eski bir otobüsle ve şoför mahallinin yanında motorun üzerinde yolculuk yaparken adeta kendimi bulutların üzerinde hissediyordum. Ne yazık ki günümüzde kurumaya mahkûm kalmış Akşehir Gölündeki göle yoğurt mayalama ritüelini hatırlıyor ve tatlı bir hüzün kaplıyor beni.

Tarihi Selçuklulara kadar dayanan Atatürk'ün Akşehir'e her gelişinde gölgesinde dinlendiği ulu çınar, bütün bir tarihi geçmişi bünyesinde barındıran bir hafıza gibi hala dimdik ayakta. Tek bir çınar, yaklaşık 1000 m2 bir alanın adeta hâkimi. Güneşin kavurucu sıcaklığında dinlenmek için onlarca ağacın altına sığınacak bir kitlenin tek bir çınarın altında sığınabilmesi muhteşem bir görüntü.

Yüce Yaratıcının bizlere bahşettiği bu güzel doğa, pek çoğumuz gibi benim de çok ilgimi çeker. Çınar ile salkım söğütün ayrı bir yeri vardır. Bana göre çınar adeta hakimiyet ve koruma misyonuyla erkekliği, salkım söğüt ise şefkat ve yakınlığıyla dişiliği temsil eder.

Dayanıklılığın, direncin, kararlılığın, koruyuculuğun simgesi olarak görülen çınar ağacı kültür ve edebiyatımızda da çokça yer bulmuştur. Hayatın bütün zorluklarına rağmen ayakta durabilmeyi başarabilmiş kişiler için teşhis sanatı kapsamında kullanılmıştır.

Divan edebiyatımızın ünlü ismi Şeyh Galip Hüsnü Aşk adlı eserinde kullandığı "Çınar gibi sabit ve köklü olmalıdır aşkın niyeti, fırtınalar geçse de dimdik ayakta kalır hâlâ” sözüyle aşkın sürekliliğini kasteder.

İstanbul'a her gidişimde her zaman uğramak istediğim bir mekân vardır. Çınaraltı. Beyazıt Camii'nin yanı başında günümüzde bir kafe halinde hizmet vermektedir. Bu dev çınar altındaki kafe, sosyal yaşamda bir araya gelmenin buluşmanın önemli bir yeri olmuştur. "Çınaraltı” ifadesi kalıplaşmış bir mekân adı olarak kültürümüzde yer almıştır.  Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl, Orhan Veli gibi önemli edebiyatçıların sık sık uğradıkları ve buluştukları bir mekandı.


Yazarın Diğer Yazıları