İki Örgüt de Çökme Noktasında

Millet olarak bizi diğer milletlerden ayıran özelliklerimiz vardır. İçimizden hainler de çıktı, kahramanlar da. Yaşadığımız coğrafyalar, inandığımız din, karıştığımız ve karşılaştığımız toplumlar kültürümüzü zenginleştirmiştir. Geçmişi çabuk unutan, geçmişe takılıp kalmayan, düşmanlarına kin gütmeyen, geçmişte yapılan zulmü affeden, barış taraftarı olan, paylaşmayı seven, farklı kültürlerle yan yana yaşayan, değişime çabuk adapte olan, değişimi çabuk benimseyen bir milletiz. Bu da yörük ve göçebe bir toplum oluşumuzdan kaynaklanır. Tarih boyunca coğrafyalar değiştirmişiz, başka toplumlara karışmışız, başka kültürlerle tanışıp ve kaynaşmışız, savaştığımız toplumlarla savaş sonrası dostluklar kurmuşuz, barış içinde birlikte yaşayabilmişiz. Bunun örnekleri çoktur. Malazgirt savaşının neticesinde esir düşen Romen Diyojen'e, Alpaslan'ın yaptığı muamele, onu saygın bir misafir gibi karşılaması ve ağırlaması, yine İstiklal savaşında Büyük Taarruzun sonunda esir düşen Yunan kumandanı Trikopis'i İsmet İnönü'nün ve Mustafa Kemal Paşa'nın saygı ile karşılaması, bizim ne kadar alicenap bir millet oluşumuzun örnekleridir. Gel gör ki, yaşadığımız coğrafya hep kıskanılmış, dışarıdan birileri bize hep kem gözle bakmış, bu coğrafyadan bizi atmak istemişlerdir. Çünkü bizim yaşam biçimimizi, ahlakımızı, yardımseverliğimizi, merhametimizi görenler, bizimle karışıp tanışanlar hep Müslüman olmuşlardır. Dolayısıyla Hristiyanlıklarını korumak isteyenler bizden uzak durmayı, bu coğrafyadan bizi geldiğimiz bölgeye göndermeyi düşünmüşlerdir. Bunun için ya içimizden hainler çıkarıp beslemişler, birbirimize düşürüp bizi bölüp parçalamışlar, ya da bizi inandığımız değerlerden uzaklaştırmak ve asimle etmek istemişlerdir.

Evet, tarih boyunca hiç savaşsız, terörsüz, isyansız bir yüz yılımız hatta elli yılımız geçmemiştir. Dolayısıyla her nesil savaş ve isyan görmüştür. 29 Ekim 1923 Cumhuriyetimizin kuruluşunun daha ikinci yılında Şeyh Sait isyanıyla, arkasından Seyyit Rıza direnişiyle karşılaştık. Daha çeyrek asır geçmeden kendimizi Kore savaşının içinde bulduk. Cumhuriyetin elli ikinci yılında, 1975'de Kıbrıs Barış Harekâtını yapmak zorunda kaldık. 1985 yılından itibaren de terörle, PKK ile mücadelemiz hiç kesmeden devam etti. On binlerce insanımızı, gencimizi şehit ve ölü verdik. En son Elbab ve Afrin Zeytin Dalı Harekâtını yaptık. Hasılı hep teyakkuz içinde olduk, hep şehitler verdik. Hep kazancımızı silaha ve orduya verdik, güvenlik harcamamız bütçemizin en büyük kara deliği oldu.

PKK terör örgütüyle mücadele devam ederken, FETÖ diye bir örgüt daha çıkıp başımıza bela oldu, 250 şehide ve iki bin gaziye sebep oldu. Bu örgüt dağları değil, bizzat kurumların içini karargâh yaptı, bizi içten vurmaya kalktı. PKK, cesameti belli, görülen, bilinen, tanınan, dağları mesken edinen, silahı dışarıdan temin eden bir örgüt iken, FETÖ, karargâhını kurumların içine kurmuş, bizim ekmeğimizle beslenip bizim silahımızı bize doğrulttu. Dolayısıyla mücadelesi daha zordur, daha profesyonellik gerektirmektedir. Pirincin içindeki ak taşlar gibi gizlenmeyi başardı ve sonunda dişlerimizi kırınca tanıyabildik. Artık lokmaları daha dikkatli çiğnemekteyiz, her cemaat oluşumuna kuşkuyla bakmaktayız(!)

Son üç yılda her iki örgütle de büyük bir mücadeleye girilmiş, mücadelenin ivmesi ve ritmi yükseltilmiş, sonunda her iki örgüt çökme ve dağılma noktasına gelmiştir. Hele son aylarda kırmızı listede aranan ve başlarına büyük paralar konan PKK yöneticileri SİHA ve İHA'lar sayesinde, istihbarat başarısıyla bir bir etkisiz kılınmıştır. FETÖ'nün deşifre olması, PKK'yı da zora sokmuştur. Artık her ikisinin de tekrar doğrulma, devletle mücadele mecali kalmamıştır. Sadece dışarıda var olmanın mücadelesini vermektedirler. Her ikisi de dışarıdan destek almaya devam etmektedir. Her ikisi de düşmanlarımızın maşasıdır, son kozlarıdır. Ülkemizde ve topraklarımızda gözü olan dış güçler, bu iki örgütü sonuna kadar kullanmaya devam edeceklerdir. Biliyorlar ki, bu millet ancak içeriden çökertilebilir. Bu iki örgüt bitse bile, başka isimler altında başka örgütler kuracaklar ve bizi vurmaya, zayıf düşürmeye, dizginlemeye devam edeceklerdir. Asala'nın yerine PKK'nın kurulduğu gibi.

Hasılı, uyanık olmak, teyakkuzda kalmak mecburiyetindeyiz. PKK ve FETÖ'yü çökerttik ve bitirdik diye rehavet kapılma, mücadeleyi bırakma lüksümüz yoktur. Bu ülke her zaman göz önündedir, göze gelmektedir, gözümüz oyulmak istenmektedir. Gözümüzü oydurmaktansa, ülkemizde gözü onların gözlerini biz oymalıyız.


Yazarın Diğer Yazıları