SU İSRAFI HAT SAFHADA

    "Dünyanın, özelde toplumumuzun en büyük sorunu ne?” diye sorulsa "israf” derim. İsraf, Rabbimizin verdiği nimetleri gereği kadar, gerektiği yerde ve gerektiği şekilde kullanmamak, bu nimetleri kullanırken aşırı gitmektir. Nimetler ise o kadar çok ki saymamız mümkün değil. Ayet-i celide, "Rabbinizin nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız” buyrulur.  

    Rabbimiz, yarattığı bütün varlıkların, özelde halife olarak yaratılan insanın yaşaması için dünyayı yaratmış,  türlü nimetlerle, daha bilmediğimiz nice gizli hazinelerle donatmıştır. Kainat içinde yanaşabilir bir tek gezegen vardır, o da bizim yaşadığımız dünyadır. Kur'an-ı kerimde dünya hep tekil olarak zikredilir, "sema”nın ise "semavat” şeklinde çoğulu vardır. Demek ki uzayda başka dünya aramanın manası yoktur. Dünya yaşam merkezidir ve nimetler bir denge halindedir, biz buna "ekolojik denge” diyoruz. Bu nimetlerin bir kısmı keşfedilmiş, kullanılmış ve halen kullanılmaktadır, bir kısmı henüz keşfedilmemiş, uzayda veya yerin altında durmaktadır. Gelecekte evlatlarımızın kullanacağı birçok nimet bugün bize emanettir. Dünya daha nice bilinmezlerle doludur. Birçok maden, birçok ilaç ve birçok faydalı bitki bugün henüz keşfedilmemiştir.  

     Nimetlere şükredersek kalıcı olur. Ne yazık ki değerini bilmediğimiz, şükrünü yapamadığımız, israf ettiğimiz nice nimet bir bir elimizden çıktı, çıkıyor, Rabbimiz elimizden alıyor. İşte değer bilmediğimiz nimetlerin başında su geliyor. Hayatın başı da sonu da su. Bedenimizin yüzde doksandan fazlası su. 

   Evet, bilim adamlarımız, küresel ısınmadan, havaya fazla miktarda karbon salınımından mütevellit iklimlerin değiştiğinden, sıcakların ve kuraklığın arttığından, güneşin zararlı ışınlarından koruyan ozon tabakasının inceldiğinden, yer yer delindiğinden bahsediyorlar ve acilen önlemler alınmasını istiyorlar. El-hak doğru. Anadolu'da tarihte var olan, hatta birkaç sene evvel dolup taşan, içinde kuşların ve balıkların mekân tuttuğu birçok gölümüz, bugün kurumuş, yok olmuş veya kurumaya yüz tutmuştur. Nehirlerimizin, ırmaklarımızın eski debisi kalmamış, nice derelerimiz kurumuştur. Son günlerde şehirlerimize su veren barajlarımızın su seviyesi yüzde onlara, yirmilere düştü, birçoğu da kurudu. Büyükşehirlerde yaşayan insanların susuz kalma ihtimalleri ortaya çıktı.  

     Bu kuraklığın baş sebebi, baş suçlusu yine biz insanoğlu. Kendi elimizle karada ve denizde fesat çıkaran biziz. Evet, su israfı ve suların kirletilmesi çok fazla. Afrika çöllerinde insanlar bir damla suya hasret iken, biz tertemiz akan sularımızı kirletiyor, fosseptik borularına veriyoruz. Vahşi sulama ile hala tarım yapıyoruz. Bir el-yüz yıkamak için litrelerce su telef ediyoruz. Bir gusül yapmak- yıkanmak için neredeye bir ton su harcıyoruz. Evlerimizde çeşmelerde suyun akmadığı dönemlerde atalarımız bir ibrik suyla abdest alıyor, gusül yapıyordu. O kilometrelerce uzaktan barajlar kurarak getirdiğimiz tertemiz içme suları, bozulan çeşmelerden fosseptiklere akıp gidiyor, bu suları arıtıp en azından tarımda kullanmıyoruz. Ataların yaptığı sarnıçlar, depolar kurup çatılardan akan yağmur sularını depolamıyoruz. 

     Rabbimiz, Mülk suresinin son ayetinde su israfına dikkat çekerek, "De ki, söyler misiniz, yerin altındaki suyunuz çekilip yok olsa, o kaynak suyunu geriye kim getirebilir” buyrulur.  Evet, daha yirmi yıl önce Konya ve Çumra ovasında sular birkaç metre derinde iken, bugün elli metrenin, yer yer yüz metrenin altına düştü. İleri tarihlerde onu da bulamayacağız. Devletimiz Hadim ve Bozkır bölgesinde yaptığı üç adet barajla,  mavi tünelle Konya havzasına, suları çekilmeye yüz tutan Çumra ovasını sulamak için büyük yatırımlar yaptı, hükümetimize müteşekkiriz. Ancak orada da kaynaklar giderek azalıyor, eski karlar ve yağmurlar yağmıyor. Buna rağmen çiftçi çok su gerektiren bitkileri yetiştirmeye devam ediyor.  Az su gerektiren buğday ve arpa gibi ürünlerden getirisi az diye çiftçi giderek uzaklaşıyor.  

    O halde giderek azalan su kaynaklarımızın yok olmaması, ileride susuz kalmamak için bize hangi görevler düşüyor?  

   Başta nesillerimize su kullanımıyla ilgili, su israfıyla ilgili eğitim vermeliyiz, nesillerimizi bilinçlendirmeliyiz. Tarlalara az su gerektiren tahıl ve kurak bitkileri ekmesi için çiftçimizi teşvik etmeli, Hükümetimiz Konya'da ve diğer suyu kıt bölgelerde tahıla özel destekler vermelidir. Özellikle Çumra ovasında yetiştirilen mısır, fasulye ve pancar gibi bitkiler çok isteyen bitkilerdir. Yeraltı suları giderek çekilen bir ovada bu çok su isteyen bitkiler azaltılmalı veya Konya'ya havzasına yeni su kaynakları gelmelidir. Evlerimizin zemin katlarına yağmur ve çatı sularını toplayan sarnıçlar ve su depoları yapmalıyız. İmar ruhsatlarında su depolarını zorunlu kılmalıyız. Atık sularımızı arıtıp tarımda kullanmalıyız. 

     Atalar, "damlaya damlaya göl olur” derler. Rabbimiz, "yiyin, için, israf etmeyin” buyurur. Peygamberimiz, "ırmak kenarında abdest alsanız dahi suyu israf etmeyin” buyurur. Hadislerden öğrendiğimize göre, kıyamet alametlerinin büyüklerinden biri de suların çekilmesi ve su savaşlarının çıkmasıdır. 

     Sonuç olarak, etrafımız denizlerle çevrili olsa da su zengini bir ülke değiliz. Sulu tarım yapılan topraklarımız sular çekilince çöle dönecek, çoraklaşacak, tarımda dışa bağımlı olacağız, Allah muhafaza tarım ülkesinde gıda sıkıntısı çekeceğiz. Devletimiz son yıllarda yaptığı gibi damlama ve yağmurlama sistemlerini teşvik etmeli, vahşi sulamayı yasaklamalıdır. Şehir içindeki yeşillikleri korumak için arıtılmış içme suyunu kullanmamalı, bahçe, park ve ağaç sulamaları için ayrı şebekeler kurmalıyız.     


Yazarın Diğer Yazıları